Ana içeriğe atla

İki Kız Kardeş

 

Sevil o gün uyandı ve ilk iş aceleyle annesinin asmış olduğu odasındaki büyük duvar saatine baktı. Saat sabah altıydı. Güneş doğmamış, odasının perdesinden daha ışık girmemişti, belli ki sabah olmamıştı. Yapması gerekenleri düşünerek kendi kendine işlerini sayıyor, bir yandan da yatağını kapatıyordu. Evi temizledi, kahvaltıyı kurdu ve okul için kardeşini uyandırdı. Önce kardeşini okula bırakacak sonra da kendi okula yetişecekti. Sevil doktor olmak istiyordu ama ailesi “Başkalarının hastalığıyla mı uğraşacaksın? Hem yıllarca okuyacaksın. Diş hekimliği tam sana göre bir meslek. Rahat edersin.” diyordu. Ama Sevil’in hayali doktor olmaktı, puanı da epey yüksekti. İstanbul’da bir devlet okulunda okuyabilmek için çok çalışmalıydı. Aklında bu düşüncelerle okulun yolunu tuttu.

Sevil bir yandan da kardeşini düşünüyordu. Küçük kardeşi Figen okuldan çok rahatsızdı ve her sabah gitmemek için karnının ağrıdığını, hasta olduğunu söylüyordu. Öğlenleri de okul revirinden annesine telefon açıp “başım ağrıyor hastayım, beni okuldan alır mısınız?” diyordu. Okulda bir probleminin olduğu belliydi. Her sabah zorla ablası onu yataktan çıkarıyor, annesi üzerini giydiriyor, ablası kahvaltısını hazırlıyordu. Daha iki gün önce annesi okula gitmişti ve Figen’in okuma yazmayı öğrenmede arkadaşlarından çok geride kaldığını öğrenmişti, sıkıntısı bundandı. Bundan sonra evde tüm aile bireyleri Figen’in derslerini yapabilmesi için sırayla ona yardımcı olmaya karar verdiler. Fakat Figen anlamak istemiyor ve sıkılıyordu. Sevil kardeşine karşı çok merhametli ve sabırlıydı, onu anlar ve iyi geçinirlerdi.

Gel zaman git zaman, bir okul yılının daha sonuna geldiler. Sevil’in üniversite sınav sonuçları açıklanmıştı ama çok çalışmasına rağmen istediği bölümü tutturamamıştı. İstediği şey belliydi, çok çalışmıştı ve bir sene daha çalışabilir, tekrar sınava girebilirdi. Puanının diş hekimliğini tuttuğunu gören ailesi “biz yazalım tercihimizi yapalım, gelmezse tekrar hazırlanırsın” diyerek son dakika diş hekimliğini yazdılar ama Sevil “yazmayın, ya gelirse, ben bu bölümü okuyamam ve bu mesleği yapamam” diyordu.

İnsan bu hayatta seçimlerinin sonuçlarını yaşar. O bölümü okuması gereken kimse, seçimi yapması gereken de odur. O mesleği yapacak olan kimse, seçmesi gereken de o dur. Yani kısaca “sorumluluk kimdeyse yetki ondadır.”

Sevil’in sonuçları açıklanmıştı ve ailesi Sevil’le gurur duyuyorlardı. “Sen okula başla, beğenmezsen, notlarını yüksek tutar yatay geçiş yaparsın.” diyerek, Sevil’in kaydını yaptılar.

Sorumluluk alan kişiye yetki vermezsek onu mazlum konumuna sokmuş oluruz.

Sıra Figen’in kaydına gelmişti. Figen’in öğrenme güçlüğüne çözüm olarak ailesi Figen’i özel bir okulda okutmaya karar verdiler. Belki eğitimi ve çocuklara ilgisi daha fazla olan bir okulda dersleri daha iyi olabilir diye düşündüler. Okullar arası fiyatlar çok farklıydı ve Figen’in bundan haberi yoktu. Okullar dolaşıldı ve Figen’in istediği okula kaydı yapıldı.

Figen yüzmeyi çok severdi ve içinde kocaman renkli bir havuz olan okul onun çok ilgisini çekmişti. Okulu gezerken, havuza ne sıklıkla girebileceğini soruyor, havuz hakkında sorular sorup duruyordu. Bu okul için çok heyecanlanmıştı. Tercihini yaparken kantindeki atıştırmalıklara ve oyun parkına da bakmıştı. Ailesi bunun farkındaydı ama her sabah zorla okula göndermekten bıkmışlardı. Belki istediği okul olursa severek gider diye ümit ediyorlardı.

Özel bir okula gidebilmenin sorumluluğu nedir? Elbette ücreti. Yani özel okul konusunda sorumluluk Figen’in babasındaydı ama yine de tercihi Figen yapmıştı. Oysa sorumluluğu alan yetkiye sahip olmalı değil miydi? İyi bir eğitim alsın isteyerek yazdırdıkları özel okulda, eğitimine bakamadan kayıtlarını yapmışlardı.

Peki ya sorumluluğu olmayana yetki verirsem ne olur?

 

Yorumlar

  1. Ellerinize sağlık. Tam da günümüzün sorunu. Ya sorumluluk almıyoruz yada yetkisini.

    YanıtlaSil
  2. Adsız3/14/2025

    Elinize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
  3. Adsız3/14/2025

    Ne güzel anlatıldı

    YanıtlaSil
  4. Burcu A.3/14/2025

    Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Adsız3/15/2025

    Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  6. Mehtap Sever3/16/2025

    Bir evin ,mazlum ve zalimleşmeye meyilli karakterlerini ortaya döken bir yazı olmuş.Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  7. Neslihan3/16/2025

    Elinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  8. Sorumluluk verip yetki vermemek zulum olsa gerek ...

    YanıtlaSil
  9. Adsız3/17/2025

    Çok faydalı mesajlar

    YanıtlaSil
  10. Adsız3/30/2025

    Kaleminize sağlık🌷

    YanıtlaSil
  11. Adsız4/03/2025

    Yetki kimde ise sorumluluk onda olmalı🌻

    YanıtlaSil
  12. Hicret4/21/2025

    Ne olacak :) aile kısır döngüye girdi, geçmiş olsun :)
    Figenin keyifle okuluna giderken babası ödemeleri düşünsün :)

    YanıtlaSil
  13. Sorumluluk hakedene verilmeli..

    YanıtlaSil
  14. Neriman4/28/2025

    Hayat içinden keyifli bir yazı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

Hangi Taraftasın?

Bu Taraf… Alışveriş üzerine alışveriş içerisinde, Oradan oraya git gel, Olmadı sanal alemde mağazaları dolaş dur, Bir tıkla sipariş ver,  Al, al, al ama doyma…   Yeni yıl geliyorrrr… Ne kadar da güzel bir zaman… Süsleyelim evlerimizi, bahçemizi, ah bir de kapımızı, Yılbaşı ağacı olmadan olmaz, Üzerinde en güzel süslemelerle… Sokaklar da süslensin, meydanlar, alışveriş merkezleri… Her yer ışıl ışıl olsun,  Sonra bol bol fotoğraflarımız olsun, Her birinde gülümseyen yüzlerimizle pozlar verelim,  Çok önemsediğimiz anılarımıza bir yenisini ekleyelim… Arka fonlara en süslü olanı seçelim… Aaa hediyeler… Onları unutmak olur mu?  Hepsini süslediğimiz ağacın altına dizelim…  En güzel paketleri yaptıralım.  Veee heyecanlı bir bekleyişten sonra,  Yeni yıl sabahı hepsini açalım… Mutlu olalım, hep mutlu…   O akşam evde mi olsak, dışarıda mı? Sonuçta yılın en önemli akşamı,  Çok özel olmalı her şey…  Belki evde kutlanır, sofrada her çeşit meze ve...