Uzun zamandır kar yağmamıştı. Ne de çok severdi karı. Bazıları; karı evde izlemeyi severken, bazıları da kar yağdığında yerinde duramaz, karla adeta yüzer.
Ece kar yağdığı gibi dışarı çıkanlardandı. “Hayatı, hayatın içinde yaşamalı insan.” derdi. 40 yaşlarına merdiven dayayan Ece, artık biraz yorgun ve düşünceliydi. Bir on-onbeş yıl öncesini düşünerek; “Ne de hızlı yaşamışım.” dedi. Bugün yağan kar, Ece’ yi o günlere götürmüştü. “37 yaşındayım ama sanki 50 gibi hissediyorum.” dedi.
Bir ofiste yönetici olarak çalışan Ece, işini oldukça seviyordu. Yedi yıldır aynı firmadaydı. İşinde titiz ve detaycıydı. Çoğu zaman söylediği cümle; “Bu iş yeri bensiz batar.” dı.
Ece çalışanlarına karşı kaba davranırdı ancak bu davranışlarının hiç farkında değildi. Yanına gelen asistanlar onunla çok uzun zaman çalışamazlardı. Departmana gelen çoğu çalışan, ilk üç ay içinde ayrılmak isterdi.
Ona göre onlar beceriksizdi. Verdiği işleri kendisi de mutlaka kontrol etmek isterdi. Böyle olunca çoğu işi kendisi tekrar yapmak zoruna kalırdı. Bu sebeple bazı evrakları alıp, eve iş götürürdü. Sonra da “Ben işimi seviyorum.” derdi.
Bir kaç yakın arkadaşı kendisiyle konuşmaya çalışmış ama Ece lafı ağızlarına tıkamıştı. “Ben gerekenleri söylüyorum. Ama onlar işini iyi yapmıyor. Körler mi? Nasıl anlamazlar?” gibi ithamlarla, en nazik uyarılara bile sert cevaplar veriyordu.
Günler, aylar geçtikçe; çevresindeki arkadaşlarının evlendiğini ya da aileleriyle vakit geçirdiklerini gördükçe, kendisinin ise evde hep yalnız yemek yediğini, çayını kahvesini yalnız içtiğini fark etmeye başladı. Aslında kardeşleri de vardı ama onun yanına gittiklerinde, onun kırıcı yorumlarından rahatsız olurlardı. Ece hem söylenir, hem de kardeşlerine çok destek olurdu.
“Neden bu kadar yalnızım, neden neden?” diye zihninden geçirmeye
başladı.
“Ben insanların işlerine koşuyorum, iş yerinde özveriyle çalışıyorum. Neden hep duyarsız ve rahat insanlar beni buluyor?” diye devam etti düşünmeye.
Her şey bir soruyla başlar. Çünkü zihin soru cevapla çalışır.
Sonraki hafta iş yerinde, iç dünyasında kendiyle yüzleşmeye
başladı.
İşleri aksatıyor, insanları görmüyor, eşyalarını bir yerlerde unutuyordu. Düşünmekten baş ağrısı artmıştı.
O gün her zamanki gibi arabasına binen Ece bir kaza yaptı. Arabadaki
adam indi ve
“Abla kör müsün?” dedi. Normalde olsa lafı adamın ağzına tıkayacak olan Ece’ ye, söylenilen bu cümle çok tanıdık geldi. Yanındaki asistanlara çok sık söylediği bir cümleydi bu.
Sonrasında aynı gün hastaneye gitti. Bir kuyruk olduğunu fark etmeden sıranın önünde durdu. Ve bir kaç kişi ona sert bir üslupla “Kör müsün?” dedi. Bir anda bir şey diyemedi. Arka sıraya geçerken, aynı cümlenin, aynı üslupla söylediğini fark etti.
O hafta benzer olaylarla geçen bir hafta oldu. Hafta sonuna doğru, evraklarda bir hata olduğunu fark eden patronu, onu yanına çağırdı. “Sanırım sen kontrol etmedin, bunlarda bir problem var. Bu yeni nesil de amma kör.” dedi.
Ece o gece sadece iki-üç saat uyuyabildi. Bütün gece bunu düşündü. Bulmaca çözer gibi, bir haftada yaşadığı olayları masaya yatırdı. Çözüldükçe yeni bir düğümün olduğunu fark etti.
Sonra ailesine baktı. Annesinin her işine koşuyordu. Kuzenlerinin ihtiyaçlarını o halletmeye çalışıyordu. “Ne kadar da marifetiyim.” diye övünürdü ama kendisinin en ihtiyacı olduğu zamanlarda yanında birileri yoktu.
Uykusu iyice kaçınca kitaplıktan bir kitap aldı. Kitapta yazılan yer sanki onun için yazılmış gibiydi. Hem okuyor hemde gözlerinden düşmek üzere olan yaşları siliyordu.
İnsan başkasının yükünün çoğunu almayı, iyilik zannedebilir. Halbuki kendine ve karşısındakine kötülük yapar. Karşısındakinin yükünü aldıkça kendisi kaslanır güçlenir ama karşısındakinin kaslanmasına engel olur. Böylece kendisi tek alanda fazlaca kaslanıp güçlendiği için, daha kaba ve sert olur. Karşısındaki ise kaslanamadığı gibi başkalarına da muhtaç olur. İşte insan ancak başkalarını kaslandırdığında, kendisi de başka alanlarda kaslanmaya başlar.
O zaman kas yaptırtmaya konsantre olmakda fayda var :) insan nasılda körleşebiliyor
YanıtlaSilKaleminize sağlık… 🌸
YanıtlaSilEllerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilEtkili bir hikaye
YanıtlaSilHarika bir öğreti. Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilGüzel bir yazı keyifle okudum
YanıtlaSilEllerinize sağlık. Kavramlarin gerçek anlamalarını bilmenin önemi yine kendini gösterdi.
YanıtlaSilÇok akıcıydı
YanıtlaSilİhtiyaç görmesine rağmen ,kaba ve sert iletişim kuranların nedenlerini ispatlayan bir anlatım olmuş.Kaleminize sağlık:)
YanıtlaSilİnsan kendi hatalarını görmekte zorlanıyor, ta ki dışarıdan biri ona benzer şekilde davranana kadar. Allah hepimize bilinç açıklığı versin, hatalarımızı görüp düzeltmeyi nasio etsin
YanıtlaSilElinize sağlık 🌷
YanıtlaSilİnsan kendi hayatinda bir iz buluyor kaleminize sağlık
YanıtlaSilInsan kendini goremiyor. Bu yazi kendini gormek icin cok aydınlatıcı olmus elinize saglik
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
YanıtlaSilElinize sağlık 🌹 bize benzeyen öyküler:)
YanıtlaSilElinize sağlık🌻
YanıtlaSilÇok güzel anlatılmış elinize sağlık
YanıtlaSilSoru varsa, cevap var…
YanıtlaSilİnsan bir soru sorar zihnine düşünür, araştırır… ve o sorunun cevabı ona bir süre içinde gelir… işte sır buradadır…
ALLAH kuluyla her an iletişim halindedir, iz ve işaretleri okuyabilenler bunun hazzını yaşar… :)
Başkasının bedeline girmediğimiz gibi, başkasına bedelimizi de ödetmemeliyiz…
YanıtlaSilHayat hep denge istiyor… ☺️
Denge- denge- denge…
YanıtlaSilHayatın esaslarından biri…
ALLAH’ta kulunun denge de olmasını istiyor…