Yatağını topladı, Açtığı pencerenin perdesini düzeltti. Geceden ütülemiş olduğu giysileri dolaplara yerleştirmeye başlamıştı ki yine bitişik daireden sesler yükselmeye başladı. Duymamak için odayı terk etmek istedi ama elindeki işi de yarım bırakmak istemedi Canan. Yetişmesi gereken semineri vardı ve zaten yine bu odada hazırlanmak zorundaydı. Oturdukları dairenin yatak odası komşusunun geniş bir yaşam alanına sahip olan mutfağı ile bitişikti. Henüz iki buçuk yıl olmuştu bu apartmana taşınalı ve bu sesler artık ona hiç yabancı gelmemeye başlamıştı.
“Bu yine iyi halleri… Ah ah hiçbir tartışmadan sonuç çıkmaz diye anlatıyorum seminerlerde ama şu şahit olduğum şeylere bak. Şahit deyince de ben neden şahit oldum acaba bu duruma? Bir işaret midir? Gerçekten de düşünen insan için irdelenecek ne çok şey var.’’ diye geçirdi içinden.
İlk taşındıklarında gecesi gündüzü belli olmayan bir erkek sesi ile aniden uyanıyordu. Sürekli çocuklarına seslenen, zaman zaman ağır küfürlü konuşan bir erkek sesiydi bu. Aile apartmanı olarak yapılmış olduğunu, yan komşusunun alt komşusunun kızı olduğu kadar bilgisi vardı. Henüz tanışmadıkları bu dönemden sonra birdenbire o erkek sesi kesildi ve yerini yine yüksek sesle çocuklarına sürekli bir şeyler anlatmaya çalışan kadın sesi aldı.
Taşındıktan iki ay sonra Canan’ı ziyaret eden bitişik komşusu Fulya mahcup bir şekilde açıklama yapmıştı.
Fulya, samimi, girişken, güler yüzlü bir kadındı. Güçlü olması gerektiğini düşündüğünden bunu dominantlıkla karıştırmıştı. Ergenlik döneminde ve yaşları birbirine yakın ikiz çocukları ile birlikte üç erkek çocuğu annesi idi. Babasına ait bu dairede oturup yine ona ait büyük bir beyaz eşya mağazasının idaresini yapıyordu.
- Ablacığım iki aydır sana hoş geldiniz ziyareti yapmak istiyordum ancak utancımdan gelemedim diyerek ağlamaya başladı. Eşimin sesini duyuyordunuz değil mi abla? Biz artık ayrıyız, boşanmaya karar verdik.
+ Hayırlısı olsun canım.
- Ah ablacığım, hayırlı olacak biliyorum. Ne evimiz kaldı ne araba üzerine de bir sürü borç. Ne yaptımsa olmadı. Evim vardı iş kuracağım dedi sattı, tutmayan iş yüzünden arabayı satıp borçları ödedik. Artık babamın mağazasının kazancından istemeye başlamıştı. Zaten çocuklarla da arası iyi değildi. Babası bile bıktı ondan artık. Ben de ayrılmaya karar verdim.
+ Peki çocukların neler yapıyor?
- Sorma ablacığım onlara da okul dayanmıyor. Bu kaçıncı okul değiştirmemiz. Neredeyse bu civardaki bütün kolejlere gittiler.
İşte iki yıl önceki bu diyalogların ardından hiçbir şeyin değişmediği aşikardı. Oysa Fulya’ya bu problemlerini çözebileceği seminerlerinden bahsetmişti o zaman. Birkaç defa da davet etmişti. Buna rağmen yanındaki, yanı başındaki komşusunun bu konuda ilgisini çekememiş olmalıydı. İşte yine Fulya daha önce eşine konuşarak anlatamadığı şeyleri şimdi çocuklarına yapıyordu. Ne acı ki insan problemini çözemediğinde aynı problem sanki daha da büyüyüp daha da yakınlaşıyordu. Ve adeta kendisinin bir parçası haline gelip çözümü zorlaşıyordu. Ortada problem vardı ve Fulya’nın bu problemin konuşarak çözüleceğine inanan bir algısı vardı.
Deneyimsel Öğreti der ki; bir ilişkide problem varsa bedel dengesi bozulmuş demektir.
Hangi durum hangi ilişki olursa olsun yeterli bedeli olan bir insana uzun uzun açıklamalar yapmaya gerek kalmaz. Algısı açıktır ve problemi hızlıca kavrar: Ve çözümle ilgili de daha önce bu tür veya benzeri bir problemle karşılaşıp çözüm ürettiği için çözüme de hızlıca ulaşabilir.
- Keşke çocuklarına yeterince bedel ödetebilseydin Fulya’cım seni daha iyi dinlerlerdi… dedi Canan kendi kendine. Ama sonrasında kendine kızdı;
- Ben de boşuna şahit olmadım bunlara demek ki? Ona çözüme nasıl ulaşacağını anlatmadan önce onu anlayabilecek hale getirmenin yollarını uygulamalıyım. Şu an ne söylesem de başarılı olamayabilirim. Konuşacağım her şey; su dolu bir kaba yeniden su doldurmak gibi olacaktır. Dolu kap su almayacaktır, o kaba benim koyduğum suyun bir faydası olmayacaktır. Öncesinde derdini dinleyip kabının boşalmasını sağlamam gerek. İlişkilerde yaptığımız en büyük hatalardan biri de bu değil mi zaten; karşımızdakini anlayabilir hale getirebilmek için bedel ödetmemek ve kendimiz de bunun için bedel ödememek.
Tam da bunları düşünürken yan taraftaki sesler çoktandır kesilmişti. Saatine baktı biraz daha vakti vardı. Fulya’nın kapısını çaldı…
- Komşum vaktin varsa haydi bir kahve yap da karşılıklı içelim…
Çok etkili
YanıtlaSilGerçek çözümle küçültemediğimiz problemlerimizi sahte çözümle büyütürüz
YanıtlaSilGerçek çözümle küçültemediğimiz problemlerimizi sahte çözümle büyütürüz
YanıtlaSilHer zaman bir çözümü vardır. Sadece doğru stratejiyi doğru yerde kullanmak gerekeir. Kaleminize sağlık 🧡
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilİlişki de bedel şifadır .
Elinize sağlık 🌷
YanıtlaSilGünümüzde evlilikler uzun süreli olmuyor, yazıda belirtildiği gibi konuşarak çözeceğimizi sanıyoruz sorunları…
YanıtlaSilKaleminize sağlık
Şu dönemde kimse kimseyi dinlemezken ne güzelde yazmışşınız. Karşı tarafın kabının boşalması için bizimde bedel ödüyor olabilmemizin önemini.
YanıtlaSilInsanın en büyük yanılgısı çok konuşarak çözüm bulacağına inanması.
YanıtlaSilAnlamlı bir yazı olmuş🪻
YanıtlaSilElinize sağlık 🌸
YanıtlaSilDengeyi tutturup, sürekliliğini sağlamak... Zor ama kolay :)
YanıtlaSilUygulama yoksa çözüm yok.🌻
YanıtlaSilElinize sağlık
YanıtlaSilAsıl önemli olan gerçek problemi fark edebilmekte
YanıtlaSilYanlış yere yanlış bedel ödediğinde problemler de büyüyor
YanıtlaSilBedel ödeyen bedel ödediğine düşkünleşir… tüm zamanlarda, tüm mekanlarda, tüm kişiler için geçerli…
YanıtlaSilBedel hayatın denge taşlarında bir tanesi…
YanıtlaSil