Şenay evin biricik, en küçük kızıydı. Heyecanlı ve cana yakın
halleriyle evin de neşesiydi. Büyük kardeşler ailenin gençlik zamanlarında olmuştu.
Şenay için ise durum başkaydı. O olduğunda anne ve babası orta yaşı geçmiş,
diğer kardeşler kendi işlerini görebilecek kadar büyümüştü. Onların gözünde
Şenay, hep küçücük kalmıştı. Abisiyle gezmeyi çok severdi. Anne ve babası da onun
bir dediğini iki etmezdi. Tüm istekleri hiçbir çabası olmadan karşılanır, tüm
imkanlar minik Şenay’a sunulurdu.
Çoğu zaman, evin içinde bıcır bıcır dolaşırdı. Ne de olsa tüm problemlerini çözmek için can atan bir ailesi vardı. Ama Şenay büyümek ve her şeyde başarılı olmak istiyordu. Birinci sınıfa başlamış olması, her çocuk gibi ona da yeni sorumluluklar getirmişti.
Okulun ilk gününde, yakar
top oynanırken, yandığında dışarıda kalması gerekmişti. Çok üzülmüştü ama belli
ki burada işler, evde olduğu gibi yürümüyordu. Onun her yaptığını hoş gören anne,
babası ve yanlışlarını örterek, olmamış gibi davranan büyük kardeşleri
neredeydi?
Daha ilk haftadan bir
belalı çocuk, üç kişiyi dövmüştü. Şenay ise mızmızlıklarından dolayı oyunlara
dahil edilmemişti. Bir de üstüne ödevlerin yükü binince, Şenay için hayat epeyi
zorlaşmıştı. Bu yaşa kadar çok basit problemleri dahi çözme marifeti geliştirememişti.
Ve şimdi hayat ona türlü problemler sunmaya başlamıştı. Bunlar çıraklık bile
başlatamamış Şenay’a göre büyük ama yaşıtlarına göre basit problemlerdi.
Şenay’ın çok
zorlandığını gören ailesi, psikolojisinin bozulacağı endişesiyle, çözümü özel
bir okula yazdırmakta bulmuştu. Yıllar geçmiş, beşinci sınıfa başlamıştı.
Yaşıtları dakikada 200 kelime okurken, o sadece 35 kelime okuyabiliyordu.
Sınavlarını çoğunlukla yardımlaşma ve kopya ile geçiyordu. Arkadaşlarıyla bir problem
yaşasa, çoğunlukla öğretmenleri sorunları çözüyordu. Aradığı rahatı, sonunda
gittiği bu özel okulda bulmuştu. Ama yaşı büyüdükçe, sanki problemleri de
büyüyordu.
Ailesi onun için
tedirgin oluyor, bildikleri bütün yöntemlerle, çözüm arıyordu. İte kalka,
sekizinci sınıfa kadar gelmişti. Liseye giriş için yapılan deneme sınavlarında
ancak 3-5 soru çözebiliyordu. Gerçek sınav gününde kopya çekemeyeceğini iyi
bildiğinden, bu durum onu geriyordu. Öte yandan arkadaşlarıyla anlaşamıyor, bir
türlü kimseye uyumlanamıyordu. Çünkü hep kendi istekleri yerine gelsin
istiyordu. Her sorun yaşadığında yeni bir okul arayışına giriyorlardı. Birçok okul
değiştirmişti ama ailesi ne kadar imkân sunarsa sunsun, Şenay için bunlar
yeterli gelmiyordu. Artık ailesinin de onu anlamadığını düşünüyor, sorunlarını çözemedikleri
için onları suçluyordu.
Problem çözme marifeti ancak problem çözerek gelişir.
Şenay çözüm için
okulun rehber öğretmeniyle görüşmeye karar verdi ve derdini anlatarak ondan
yardım istedi.
-Şenaycım, yaşadığın problemlerin
sana ait olduğunu kabullenerek, bir an önce nasıl bir çözüm bulabileceğine
odaklanmalısın. En kolay şekilde yapabileceğin kısımdan başlamalısın. Mesela
okulda daha başarılı olmak için ne yapabilirsin?
-Ayşe her gün 50 soru
çözüyormuş. Sanırım bende yapabilirim, dedi Şenay, kendine güvenerek.
-Şenaycım, her gün
yapabileceğin bir standart belirlemelisin. Ve zaman içerisinde gelişimini takip
etmelisin. Kişinin kıyası kendisidir. Başlangıç için 50 soru biraz fazla
değil mi?
Şenay’ın gözleri
parladı.
-Günlük ödevlerimi
düzenli bir şekilde yapabilirim. Ama bu az olmaz mı?
-1 damla suyu az
görürüz. Ama sürekli aktığında kayayı bile deler. Bu senin için çok iyi bir
başlangıç olabilir. Peki ailen için evde yapabileceğin bir şey var mı? Mesela,
akşam yemeği için salata yapmak veya sofrayı kurmak gibi?
-Salata yapabilirim.
Bu basit hedeflerle
Şenay kararını vermişti. Bu net duruş, onu kendine güvenir hale getirmişti. Bu
minik sorumluluklarını çok önemsiyor, bir gün bile kaçırmamak için çok dikkat
ediyordu. Başta zorlansa da bir hafta süren bu değişim, onu hayata karşı da güçlendirmeye
başlamıştı. Minik sorumluluklarına alışıp, rutinine ekledikçe, yeni minik
görevleri de yanına ekliyordu. Yavaş yavaş artık derslerini okulda çalışır hale
gelmişti. Hem anlamadıklarını da arkadaşlarına sorup ertelemeden hallediyordu.
Evde hem sofra kuruyor, hem salatayı yapabiliyordu. Marifetlendikçe daha da
farklı işler yapmak istiyordu. Yapabildikçe de mutluluğu artıyordu. Artık
kendisine yapılan takdir ve övgülerin arkası doluydu. Günlük yaptığı denemelerde
başarısı gün geçtikçe artıyordu. Çünkü artık bir hedefi vardı. İstediği
üniversiteyi kazanmalı, başarılı ve mutlu olmalıydı.
Çocuklar kendi problemlerini kendileri çözmeyi öğrenirlerse gelecekte rahat edebilirler ☺️
YanıtlaSilBasite adım adım disipline olmak ne güzel özetlenmiş… bazen büyük lokma yiyip yapabileceklerimizi de yapamıyoruz
YanıtlaSilKaleminize sağlık ☺️
Basit ama sürekli yapılan eylem insanı amaçına yakınlaştırır ve yapılabilir hale gelir. Kalemine sağlık🪻
YanıtlaSilHerşey insanın kendi elinde. Elinize sağlık. Hedef koy, basite odaklan, küçük küçük başla.
YanıtlaSilKaleminize sağlık,🌷
YanıtlaSilOkuyana çok büyük bir sır verilmiş :)
YanıtlaSilBüyük başarılar için küçük adımları atabilmek gerekiyor. Ellerinize sağlık 🌸
YanıtlaSilProblem çözme marifeti ancak problem çözerek gelişir, başkası senin problemini çözdüğünde değil.🌻
YanıtlaSilGüzel yazı devamını dilerim
YanıtlaSilKişinin kıyası kendisi olmalıdır… 👏🏻👏🏻👏🏻
YanıtlaSilKaleminize sağlık.
YanıtlaSilCesaretlenmeme vesile oldunuz. Teşekkür ederim.
Hepimizin kullanabileceği çok güzel stratejiler var ellerinize sağlık
YanıtlaSilMarifetli çocuk mutlu çocuk
YanıtlaSilEkaleminize sağlık ne güzel bi yazı
YanıtlaSilEkosistemi bozmamak önemli. Ellerinize sağlık
YanıtlaSilProblemlerimizi kaçmak yerine çözdükçe marifetleneceğimizi anlamamıza yardımcı olduğunuz güzel yazınız için teşekkürler.
YanıtlaSilProblem çözme marifeti ancak problem çözerek gelişir. Bir şeyi sürekli yaparak beceri kazanabiliriz.
YanıtlaSil