Ana içeriğe atla

90’ların Mutlu Çocukları

90’ların mutlu çocukları burada mı?

90’lı yılların mutlu çocukları

Mutlu çocuk aranıyor

Bu yaz güneye iniyoruz

Hadi tatile gidelim

Şimdi tatil zamanı

Çocukluğundan bu yana erken kalkmayı severdi. Pazar günleri dahi sabahın yedisinde ayakta olurdu. Sabahın sessizliği ona bir huzur verirdi. Bu sabah da erkenden kalktı. Mutfağa doğru ilerledi yan yana dizdiği bakır cezvelerinden birini aldı, kahve içmek için dolabı açtı fakat kahve bitmişti. ‘Neyse, bu sabah da başka bir şey içeyim,’ dedi. Kuzeniyle beraber komşu şehre kahvaltıya gitme planı yapmıştı. Çocukları aynı yaşta olduğu için genellikle beraber takılırlardı.  Kahvaltı için çocukları oyalayacak birçok etkinliğin olduğu macera parkına gidiyorlardı. Öyle ya artık çocuklar kendi başlarına oynama marifetlerini kaybetmişti. Onlara çok daha fazlası lazımdı.

Gidecekleri yer şehir merkezinde değildi, o küçük ilçelerden geçerek dağa doğru çıkmaları gerekiyordu. Telefonunu eline aldı ve yol tarifine tıkladı. O sırada sekiz yaşındaki küçük kızı ‘Tüh! Haritamı alacaktım unuttum,’ dedi. 

‘Haritayı ne yapacaksın?’ dedi annesi. ‘Yol tarifine bakacaktım,’ deyince, kadının gözünde birden çocukluğu canlandı. Öyle ya, doksanlı yılların çocukları bilir herkesin arabasının torpidosunda bütün ön camı kaplayan kocaman bir haritası olurdu. Şehir dışına çıkıldığı zaman o harita öyle büyük iş görürdü ki! Gözünün önünde annesi ile babasının konuşmaları canlandı. Yaz tatillerinde güneye tatile giderken babası mutlaka yolda kaybolurdu. Arabayı sağa çeker ‘Hanım şu haritayı çıkart bakalım, nereye geldik? Hangi yoldan gideceğiz bir bakalım,’ derdi.

O haritaya bakmak o kadar keyifli ve eğlenceli olurdu ki harita küçücük arabanın içinde bir sağa bir sola döner yön bulmaya çalışılırdı. Dört kardeşlerdi, babaları haritaya bakarken arka koltuktan hepsi birden ayağa kalkar birbirini iterek sanki anlayacakmış gibi hepsi haritayı incelemeye başlardı. Bir yandan da kıkır kıkır gülmeler eksik olmazdı. Çocuk aklı işte kendilerine eğlence arıyorlardı.

Şimdi güldüğümüz şeylere bakıyorum o kadar anlamsız kalıyor ki! O zaman çok mutluyduk. O yolculuklarda hadi şurada durup bir şeyler atıştıralım diyecek pek alternatif yoktu şimdiki gibi. O yolculuklarda annelerin hazırladığı börekler olurdu. Tadını hiçbir ustada bulamayacağınız lezzette. Çünkü o börekteki lezzet o anın keyfinden geliyordu. Mola verilince bagajdan çıkan savan yere serilir, hemen börekler çıkar termosta demlenen çay ile en keyifli anlar yaşanırdı. Her şey çok lezzetli gelirdi. Adım başı istasyon market yoktu ki suyumuzu hemen alalım. Yol üstünde çeşme denk gelse de şişeleri doldursak.. Şimdi çocuklara su veriyorsun ‘Ben bunu içmem bu soğuk değil’ diyor. 

Küçücük arabada bir sürü oyunlar oynanırdı, elde oyun kalmayınca kafadan uydurulurdu. En çok da kelime ve el oyunları oynanırdı. Oyun üretilir, eğlence üretilir, sohbet üretilirdi… Üretmeyi bilirdi 90’lı yılların çocukları. Dört çocuk nasıl da sığardı arka koltuğa öyle. Yok, cam kenarına ben oturacağım,  yok ortadan manzara daha güzel, sürekli bir yer kapmaca vardı. Şimdi iki çocuğu koysan durmaz. Mutlaka önlerinde ekranlar olmalı onları oyalayacak bir şey bulmalı ebeveynler. Hele ki sekiz on saatlik yola mümkün değil, uçakla yolculuk lüksü varken araba neden diye sorarlar. Eskiden yolda giderken mideler bulansa bile yine de o yol eğlenceli gelirdi. Zahmetler insanların umurunda olmazdı. Hele anneler iyi cesaret ediyormuş o kadar saat çocukları arabayla götürmeye.

Etrafta güzel manzara varsa durup fotoğraf çekinilir, sonra o fotoğrafın çıkması beklenirdi. Beklemek insana mutluluk verir mi? İşte o fotoğrafın basılmasını beklemek bile keyifliydi. Şimdi telefonu daha elinden indirmeden atlıyor çocuklar ‘Bende bakacağım nasıl olmuş,’ diyor. Gel de bu çocuğa şimdi sabırlı olmayı öğret. 

Herkes aynı müziği dinler aynı duygudan geçerdi. Yolda müzikle coşulurdu. Yolun yarısını uyuyarak geçiren ama yolla ilgili de anlatacak hikayesi çok olan çocuklar vardı.

Durup mola verilen yerlerdeki çarşılar gezilir, çocuklar anne babamız bir şey alacak mı acaba diye beklerdi. Belki bir çanta, bileklik veya maskot..  Ne alınırsa çok sevineceklerdi orası kesin. Mutlu olmak bu kadar kolaydı.  Doksanlı yılların çocukları bunu bilirlerdi. Neden şimdiki çocuklar o içten samimi mutluluğu yakalayamıyorlardı? Çocuklar bir tarafa anne babalar bile bu dönemin çocuklarından mutluydu, tepkileri daha sakin daha samimiydi.

Nedir bu dönem ile o dönem yaşayan insanların arasındaki fark?

Önceden daha çok şükür etmeleri mi? İmkânsızlık içinde imkân oluşturmaları mı? Sade bir yaşamlarının olması mı? Tatminkâr olmaları mı?

Mutluluk çılgınlar gibi, sabahlara kadar eğlenmek ya da hiç kullanamayacağım kadar çok eşyaya sahip olmak ile mümkün olabilir mi?

Asıl sır küçük şeylerden büyük anılar biriktirmekti. İnsanın en keyifli zamanları imkân yokken kendine imkân oluşturmaya çalışırken ki o çabası, düşünce bedeli, yorgunluğu, gözyaşı, hata yaptığında yanındaki kişi ile bakışıp gülüşmeleri, hatta bir fotoğrafın basılmasını beklemesinde saklıydı.

İnsanların çoğunun ‘Eskiden her şey çok güzeldi. Ah eski günler ah,’ dediği bir zamanda yaşıyoruz..

O günler nasıl şimdi güzel geliyorsa bugün yaşananlar da ilerde öyle güzel gelecek.  Peki, nasıl olacak bu? Verilenlerin farkına varıp, etrafına bakıp güzellikleri görmeye başladığında işler değişecek. Umut hep var ve olmaya da devam edecek. Ona ne kadar sahip çıkarsa insan, o da o kadar sahip çıkar insana.. Sahip olmadıklarına değil de sahip olduklarına bakıp şükretmek, imkânsızlıktan şikayet etmeden, elindekilerin miktarını arttırmaya çalışmadan olanlarla ne yapabilirime odaklandığında insan, hayatındaki rüzgârın yönü değişir.  Her insanın umudu kendi içindedir, bulup yeşertebilen için…

 

 

 

Yorumlar

  1. Adsız6/05/2024

    Çok tatlı bir makale

    YanıtlaSil
  2. Adsız6/06/2024

    Güzel anlatıldı teşekkürler ederim harika bir makele oldu. ..

    YanıtlaSil
  3. Küçük şeylerden büyük anılar biriktirmek 🤍

    YanıtlaSil
  4. Adsız6/07/2024

    Ah...90'lar

    YanıtlaSil
  5. Mehtap Sever6/12/2024

    İmkânsızlık içinde imkân oluşturmaları mı? İşte günümüzün problemi,insan işlerinin kolaylaşacağını ,daha rahat edeceğini ve mutlu olacağını zannetti imkanı arttırdığında,konforuna odaklandığında ama olmadı,daha da açlaştı.Açlığını doğru yere koyamadığında marifetsizleşti.Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  6. Adsız6/12/2024

    Ah insan, ne çok uğraştı durdu imkanı arttırmak için..Mutlu olmanın yolunu bu zannetti. Halbuki gözlerinin önündeydi, onca imkana rağmen mutsuzluktan kıvranan kalabalıklar..Gerçeği görememesindendir, 90'lardaki imkanı kıt ama mutluluğu bol çocukluğunu özleyip durması..Kalemimize sağlık, çok güzel bir makale olmuş 🌸

    YanıtlaSil
  7. Adsız6/12/2024

    Çocukluğumun tatillerine gittim sayenizde... Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Tuğba G.6/12/2024

    90 larda çocuk ve genç olmak başka bir güzeldi

    YanıtlaSil
  9. Burcu A.6/13/2024

    Güzel bir yazı elinize sağlık

    YanıtlaSil
  10. Tuba S.6/13/2024

    Eskilerin gerçekliğini özler oldum. Eskiler bir başkaymış...KİmSENİN beklentisi yüksek değil, orta yolda.mutlu insanlardık. Tekrar gerçek mutluluğu bulmak dilegiyle

    YanıtlaSil
  11. Çocukluğumu anlatan bir yazı :) emeği geçenlerin eline sağlık. Geçmiş geçmişte kaldı ama okuyunca bir daha ders çıkardım…

    YanıtlaSil
  12. Adsız6/21/2024

    Geçmişe özlem anca bu kadar net tarif edilebilirdi. Yazıyı kaleme alıp geçmişe özlemimizi iliklerimize kadar hissettiren kişinin yüreğine de emeğine de sağlık 👏

    YanıtlaSil
  13. Adsız6/21/2024

    Güzel anlatılmış ve betimlenmiş bir makale 😊 zevkle ve keyifle okudum, emeğinize sağlık 👏🏻🌸

    YanıtlaSil
  14. Adsız6/21/2024

    Eline emeğine sağlık hepimizi çocukluğumuza götürdünüz..benimde çoook güzel geçti çocukluğum

    YanıtlaSil
  15. Harika duygulara tercüman olmuşsunuz

    YanıtlaSil
  16. Adsız6/21/2024

    Elinize emeğinize sağlık hepimizi çocukluğumuza götürdünüz.

    YanıtlaSil
  17. NerminSuYeldan6/22/2024

    İmkanları artırmak insana mutluluk getirecek zannederek bir ömür geçirmek sonra farkına varınca o yoldan dönmek. Eski günler yani 90'lar hatırlanınca herşey ortaya çıkıyor aslında tam da güncel hayatı burda yakalamış bir yazı olmuş. Emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
  18. Gamze Gül6/23/2024

    Eski günlerin kıymetini anlamamızı sağlayan müthiş bir yaz olmuş kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
  19. Ayşe Gül6/23/2024

    Yazı bizi nerelere nerelere götürdü. Ne güzel yaşanmış eskiler. Zahmetinde rahmet olan o günler.
    Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  20. Adsız6/23/2024

    Eskilere özlem..ne guzel anlatmişsınız..

    YanıtlaSil
  21. Çocuklar nelerle mutlu oluyormuş oysa unutmuşum. Güzel ywzı geçmişe yolculuk gibi oldu.

    YanıtlaSil
  22. Çok tatliş bir paylasım olmuş zamanda yolculuk yaptım ve hissettim😍😍😍

    YanıtlaSil
  23. Adsız6/30/2024

    Harika olmuş kalemin daim olsun

    YanıtlaSil
  24. Adsız7/06/2024

    Aynı mutluluğu hissederek okudum 90’lar çocukluk döneminde kalabalıkla kurulan sofralar yediğimiz herseyin lezzeti başkaydı sokakta güvenle oynadığımız uzun eşek oyunu, yerden yüksek oyunları o zaman bambaşkaydı teknolojinin olmadığı günler 💕 hatırladım gülümsedim eline kalemine sağlık

    YanıtlaSil
  25. Aynur somuncu7/31/2024

    Duygular daha samimiydi canlıydı kazançlar daha bereketliydi birlik beraberlik dayanışma vardı dostluklar doğaldı akrabalık ilişkileri iyi günde kötü günde tek bilek tek yürek olurduk aza kanaat etmeyi bilir küçücük şeylerle mutlu olurduk şu an herkesin her şeyi var ancak sadece belki de kendini ödüllendirdiği için mutsuz bedbaht gönüller oysa eskiden mutlu edince mutlu olurduk sosyal medya da sadece kendini mutlu etmesi gerekiyor diyerek insanları empoze ettiler hepimiz özümüze dönersek bir canlıyı bir insanı mutlu edersek mutluluk hormonumuz gönül ruhumuz beslenmiş olur geçmişe duyduğumuz güzel günleri yeşertenlere ne mutlu selam ve dua ile

    YanıtlaSil
  26. Asıl sır küçük anlardan büyük anılar biriktirmektir… ❤️👍

    YanıtlaSil
  27. Adsız4/03/2025

    Elinize sağlık çok güzel bir yazı 🌷

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...