Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DÜŞÜNMEK

Yaz ayları yaklaşmasına rağmen hava bir türlü ısınmamıştı. Neredeyse her gün yağmur yağıyor, şiddetli rüzgâr esiyordu. Çocuklarsa dışarıda oynamak, parka gitmek için havanın ısınmasını dört gözle bekliyorlardı. Çamaşır asarken havanın biraz daha iyi olduğunu fark etti elif.  Çocuklarına: “Bugün biraz daha iyi hava, dışarı çıkalım mı? “Dedi. Evde bir koşturmaca başladı. Yanlarına neler almadılar ki. Şapka, güneş gözlüğü, sırt çantası, suluk, kova ile kürek… sanki yaz tatiline çıkıyorlardı. Kendi çocukluğunu hatırladı onların heyecanını görünce. Elif de anne babasıyla parka gideceğini düşününce heyecanlanır, genellikle yalnız gittiği parkta anne babasıyla oynayan çocuklara bakardı. Belki de bu yüzden çocuklarını parka götürmek onun için ayrı bir anlam taşıyordu.  Dışarı çıktılar yanlarına atıştırmalık bir şeyler de aldılar. Malum dışarıdan ne yedirebilirdi çocuklara. Yolda giderken etrafına baktı. Bu ağaçlar, bu sokaklar, ileride görünen çocuk parkı…onun için belki 20 yıllık geçmiş

GÜCÜN NEYE YETİYOR?

  Lao Tzu’nun, Çinli çiftçi hikâyesini bilir misiniz? Sizlere kısaca anlatayım. Köyün birinde çok fakir, yaşlı bir adam yaşarmış. Fakat öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki bu adamın, kral bile onu kıskanırmış. Birçok defa kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, yalnızca bir at değil benim için. O bir dost. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep. Bir sabah at ortadan kaybolmuş. Köylü, ihtiyarın başına toplanmış. “Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Bu fakirlikte böyle değerli bir şeyi nasıl koruyabilirsin? Krala satsaydın, istediğin kadar paran olurdu ve ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var ne de atın” demişler. İhtiyar “Bir karara varmak için acele etmeyin” demiş. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yargınız ve sizin yorumunuz. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir ba

Babalar ne zaman “Baba” oluyor?

Saate baktı dörde geliyordu, “dersler bir an önce bitse de gitsem” diye düşündü. Evleri hemen okulun yanındaydı. Her zaman okula gidip çocukları almak için bu kadar hevesli olmazdı. Ama bugün arkadaşı İnci ile buluşacaktı. Elif ile İnci liseden arkadaştılar. Çok uzun zaman görüşmemiş yakın zamanda bir gün parkta karşılaşmışlardı. O gün Elif için bir dönüm noktası olmuştu. Yaptıkları kısa sohbetten İnci’ nin hayata bakışının değiştiğini fark etmişti. Neredeyse çocuklarla aşamadığı birçok problemin çözümünü İnci ile görüşmeye başladıktan sonra yavaş yavaş fark etmişti. Söylediği bir iki cümle onu düşünmeye sevk etmişti. Bugün ise onun evine gidecekti. Tekrar saate bakacaktı ki tam o sırada telefonuna bir mesaj geldi. “Babalar gününe özel kampanya…” Ne çok kampanya vardı bu ara! Kemer, cüzdan takımları, kupalar, takım elbiseler… “Babalar günüymüş! hıh... Ne yapıyor sanki bu babalar? Hamileyken o kadar sıkıntıyı çeken kadın... Doğumda sıkıntıyı çeken kadın... Bakan, büyüten, çocuklarla e

 VAADLER YALAN OLDU...

Minyon ve esmer güzeli olan Hülya’ nın, neşe dolu, cıvıl cıvıl bir kişiliği vardı. Okumadığı için küçük yaşta iş hayatına başladığı mahallenin eczanesinde çalışıyordu. Yıllar geçmiş ve Hülya yirmi yaşına gelmişti. Her genç kız gibi onun da istek ve arzuları vardı. Arada da olsa eve geç saatlerde gelmesi sorun oluyordu. Ne yapacağını bilmediği, her şeyden şikayet ettiği bir dönemdeydi. Çünkü kimse onu anlamıyordu. Karışık duygular içerisinde iş ve ev arasında mekik dokuyordu. “Mutlu değilim, iyi değilim ve ne yapacağımı bilmiyorum.” diye diye evde huzursuz akşamlar geçiriyordu. Bir gün çalıştığı eczaneye yakışıklı uzun boylu biri geldi. Tok sesli, samimi, sevecen... Konuşma tarzı, ses tonu, Hülya’ nın dikkatini çekti. Kısa sürede arkadaş oldular. İş çıkışlarında buluşmaya başladılar. Caner, Hülya’ya gelecekle ilgili planlarından bahsediyordu. Gelecekle ilgili vaatleri Hülya’nın çok hoşuna gidiyordu. Çok ortak noktaları vardı Caner'le. Derken arkadaşlıkları evlenme teklifi ile ta

90’ların Mutlu Çocukları

90’ların mutlu çocukları burada mı? 90’lı yılların mutlu çocukları Mutlu çocuk aranıyor Bu yaz güneye iniyoruz Hadi tatile gidelim Şimdi tatil zamanı Çocukluğundan bu yana erken kalkmayı severdi. Pazar günleri dahi sabahın yedisinde ayakta olurdu. Sabahın sessizliği ona bir huzur verirdi. Bu sabah da erkenden kalktı. Mutfağa doğru ilerledi yan yana dizdiği bakır cezvelerinden birini aldı, kahve içmek için dolabı açtı fakat kahve bitmişti. ‘Neyse, bu sabah da başka bir şey içeyim,’ dedi. Kuzeniyle beraber komşu şehre kahvaltıya gitme planı yapmıştı. Çocukları aynı yaşta olduğu için genellikle beraber takılırlardı.   Kahvaltı için çocukları oyalayacak birçok etkinliğin olduğu macera parkına gidiyorlardı. Öyle ya artık çocuklar kendi başlarına oynama marifetlerini kaybetmişti. Onlara çok daha fazlası lazımdı. Gidecekleri yer şehir merkezinde değildi, o küçük ilçelerden geçerek dağa doğru çıkmaları gerekiyordu. Telefonunu eline aldı ve yol tarifine tıkladı. O sırada sekiz yaşın

MUTLULUK YOLU

Şehvet mi?

İ nsanlar özellikle gençlik yıllarında birbirlerinden beğeni almaya daha meyilli olurlar. Bu ergenlikle başlar, sonra da artar. Duruma göre de miktarları oluşur. Bir yaşa gelince insan etrafındaki kişiler tarafından fark edilmek ister. Beğenilmek ve kabul görmek ister. “Ben de varım” , “Beni de fark edin”, “Beni de birileri beğeniyor mu?” veya “Beğeniliyor muyum acaba?” gibi soruların ve merakların yıllarıdır buralar. Bazı arkadaşlarının karşı cinsten arkadaşları vardır. Flörtleşmeler ve bu yönde konuşmalar artık artar. “Benim bir sevgilim olmadıysa acaba nasıl bir şey? Benim de olur mu? Biri de beni beğenir mi? Acaba ben de onu beğenir miyim?   Nasıl bir duygu?” merak edilir ve bu merak ya çok artar ya da rahatlar. Ayrıca konu şöyle de gelişebilir; kendisinin beğendiği birisi olur ve ona kendini beğendirmek ister. Böylece giyim, kuşam daha önemli bir konu olur. Kızlar arasında makyajlar başlar. Süslenme püslenme artar. Saçlar modaya uygun hale getirilmeye çalışılır. Bir şekilde di

Zahmetsiz Rahmet Olmaz

Gün yavaş yavaş ağrıyordu. Gökyüzü geceden sabaha geçerken adeta mavinin her tonunu yaşıyordu. Bitkiler üzerlerindeki çiğ damlalarını toprağa dökerken, kuşlar da  şarkılarına çoktan başlamıştı. Ve artık  güneş ile ortalık  iyice aydınlanmıştı. İnekler, koyunlar, kuzular, tavuklar, köylüler herkes dışarıdaydı. Hasan da tatil için köye gelmenin mutluluğu ile sabah erkenden uyandı. Dışardaki sesleri merak ederek üstünü değiştirip, hemen amcasının yanına gitti. Amcası Cemal Bey çiftçilik yapıyordu. Bu köyde doğmuş, yine bu köyde yaşamını devam ettiriyordu. Cemal Bey sadece çiftçilik yapmıyordu. Aynı zamanda büyükbaş hayvancılıkla da uğraşıyordu. Hem bağ bahçenin olması, hem hayvanları, Cemal Beyi epey uğraştırıyordu. Yanında ara ara dönemlik işçileri olsa da işlerin büyük kısmını kendisi yapıyordu. Bu yaz yeğeni Hasan okul finallerini verip,   ona yardım etmeye gelmişti. Amcası   Hasan’ ı otobüs garında karşılamış, sonra da köye getirmişti. Otogar ile köyün arası epeyce uzaktı. Ama Cem

NE KADAR DA AZ DÜŞÜNÜYORUZ

  Dişçi koltuğu Sema’nın hiç yabancı olmadığı bir koltuktu. Çocukluğu neredeyse dişçi koltuklarında geçmişti. İşte yine kendini burada buluvermişti. Tanıdık bildik bir düzendi. Ama geçen onca seneden sonra ilerleyen teknoloji ile birlikte; tedavi şekilleri, imkanlar ne kadar da farklılaşıyordu. - “Hiçbir şey yerinde durmaz, ya ileri gider ya geri gider’’ demişti en yakın arkadaşı verdiği bir seminerde. O da; + “Nasıl olur? Ama ya duran şeyler?” demişti itiraz ederek. - “Duran şey de aslında ileri gitmediği için geriler.” cevabını anlamıştı Sema. Önceleri anlam verememişti, ama sonradan idrak etmişti bu gerçeği. Gerçekten de şimdi bulunduğu diş kliniği onun çocukluğundaki gibi dursa idi, diğerlerine göre geri kalmış olacaktı. Dişçi koltuğuna oturur oturmaz; önündeki ekranda, kendinden önceki hastanın isminin yazılı olduğu röntgenin görüntüsünü incelemeye başladı. Ardından kendi röntgen görüntüsü ile değişti ekran. Dişlerine baktı, dizilimine baktı. Her birinin damarlarla b

ANNE KİM?

  Eve geldiğinde kedi Sarman’ ın doğumu başlamıştı. Birden heyecanlandı. “Ne yapacağım şimdi ben?” dedi. Veterinerinin ona “doğum başladığında karışma sakin kal ve takipte ol. O ne yapacağını bilir.” dediği aklına geldi. Sakinleşmeye çalışıp doğumu takip etti. Kısa sürede dört tane sağlıklı yavru dünyaya gelmişti. Gün içerisinde ve ertesi gün de takipteydi.   Anne kedi, yavrularını temizleyip, yapması gereken her şeyi kendisi yapmıştı. “Nereden biliyorsun sen bunları?” diye kedisiyle konuşma başladı. Yalnız yaşadığı için zaten sık sık kedisiyle konuşuyordu. Bir karşılık alamasa da, Sarman’ ın onu anladığına inanıyordu.   Kendisi bekardı ve bir çocuğu yoktu. “Anne olmak ne güzel bir duygu, kedi bile birden değişti.” diye düşündü.   Yavruları alıp sevmek istedi ama Sarman yavruları ondan bile saklamıştı. Düne kadar dibinden ayrılmayan kedi birden kaplan kesilmişti.   “Yahu seni besleyen büyüten benim, benden niye kaçıyorsun? Ben de senin annenim. Nankör kedi!” diye sitem etti.   Biraz

HEPİMİZE GEÇMİŞ OLSUN

  ‘’Unutulmaz deme bana unutulur, unutulur. Kapanır en derin yara Acısı da unutulur Bir rüyadır gelir geçer Her aşk bir gün hayal olur Unutulmaz denen günler, unutulur unutulur. Bu hayat böyledir dostum Yaşanan gün mazi olur. En değerli hatıralar, Bir gün olur unutulur. En acı dermandır yıllar, Sen dursan da dünya döner. Kalbini dağlayan yangın, Yavaş yavaş küle döner.’’   İşte yine bir bayram sonrası, şehir dışındaki yakınlarını ziyaretten yaşadığı şehre geri dönüyordu Aslı. Ne kadar da hızlı geçmişti bayram. Şoför koltuğunda bu sefer kızı vardı. — ‘Sizin zamanınıza uygun şarkılar açayım telefonumdaki bir uygulamadan’ , dedi kızı.   Arabada çalmaya başlayan şarkıyı duyar duymaz eli hemen radyonun ses düğmesine gitti Aslı’nın. Ne kadar eski bir şarkıydı radyoda çalan. İnsanı çok eski yıllara götürmüştü hemen. Aslı daha çok sözlerini severdi şarkıların, orada bir anlam varsa dinlerdi çoğunlukla. Bazı insanlar da şarkının ritmine ezgisine takılır mesela. Sözlerine ta

Bayramına ulaşabildin mi?

  Ramazan ayı tamamlanır ve ‘Ramazan Bayramı’na ulaşılır. Bayram ulaşılan bir şeydir. ‘Ramazan nedir’ bilmeden bayram anlaşılabilir mi? Ya da yaşanabilir mi? Ulaşılabilir mi? Hissedilebilir mi insan onu? Ramazan insana bir ‘lütuftur’. Ramazan insana bir fırsattır, fırsatların da en büyüğüdür. Ramazan bir ‘terbiyedir’. İnsanı; en ihtiyacı olan bedensel ve ruhsal konularda terbiye eder. Nasıl ki terbiye olmuş bir et daha tercih edilir, çünkü daha lezzetlidir. İnsan da terbiye oldukça lezzetlenir. Yemesine, içmesine, Sigarasına, alkolüne, Konuşmasına, tonlamasına, Yatmasına, kalkmasına, Hayatındaki her türlü bağımlılığına mola verir insan. Böylece aşırılıklarını törpüler ve terbiye eder, Yanlışlarını azaltır ve terbiye eder kendini. Ramazan bir ‘merhamet eğitimidir’. Aç kaldıkça, mide acıktıkça; yumuşar yüreği insanın. Aklına düşer karnı aç olanlar. Anlar halden, merhameti artar her seferinde, Cömertliği artar, merhameti arttıkça. Ramazan ‘Birleşmeyi’ öğre

Zamanın Yönü Gerçeğe Doğrudur

  Zaman gerçeğe doğru akar, Gerçek de zamanına...   Hiç değişmez bir kuralı var bu hayatın “gerçek gerçekleşir”. Bir şeyin gerçekliği ileride karşına çıkar mutlaka.. Zaman sahte ile ayrışır, birleşemez. Çünkü sahte ömürsüzdür, Ömrü olmayan şey seni yolda bırakır.. Gerçek ise; yolda karşılaşacağın, seni bulacak olandır.   Yazının bu kadarı yeterliydi aslında… Devamına gerek yoktu… Ama ben yine de yazayım..   Her şeyi zaman akıtır; Su yolunu bulur, Dereler denizini bulur, Zaman da gerçeğine akar, İnsan gerçeğine varmaz mı?     Ağızdan dökülür harfler, Her biri kelimesini bulur, Kelimeler cümlelerine kavuşur, Cümleler anlamlarını bulmak ister, Anlamlar etkiler gerçekliği miktarında, Anlamlar yok olur sahteliği miktarında.   “Yalanın ömrü kısa” dedi birileri, Uzun ya da kısa, Sahte söz zamanla yarışamaz.. Açığa çıkar eninde sonunda.. Derler bir gün “meğer hepsi yalanmış”.   Zaman gerçeğe doğru akar, Siler süpürür tüm yalanları

Yuvarlak bizim evimiz...

  Yuvarlak bizim evimiz, düz değil, merdivenli bir apartman gibi yukarı çıkılan bir şey de değil, Yuvarlak sadece, Dönüyor o yüzden,  Düz olsaydı dönemezdi, Dönüyor ve her turunda bir gün bitiyor,  Sabah sabahla, akşam akşamla buluşuyor, Yaz yazı buluyor, kış kışına kavuşuyor ve ayrılıyor, Bahar baharına erişiyor ve ayrılıyor tekrar buluşana kadar, Döngünün tamamlanmasını bekliyor, Çünkü amaç turu bitirip başladığı noktaya devretmek, Tek amaç döngüyü tamamlamak,  Böylece zamanı akıtmak, Yuvarlak bizim evimiz, Baştan sona gitsen de yine başa varacağın bir yer, İlerle ilerle ve sonunda aynı noktaya gel, yuvarlak çünkü Yuvarlak bizim evimiz, O yüzden her şey döner bazıları çok belirgin bazılarını sen bulmalısın, Tohum toprağa girer görevini yapar sonra sana mutlaka bir tohum bırakır tekrar dönmek için toprağa  Döngü var, hiç durmayan Her ağaç meyvesinin içinde verir çekirdeğini yeniden girmek için toprağa, Döker yapraklarını ağaç yeniden açacak ve yen