Ana içeriğe atla

HIZ

 

Hayatın içerisinde koştururken bir çok işle meşgul oluyoruz. İş hayatında ya da okulda veya sosyal hayatımızda vakit harcadığımız bir çok şey var. Bazı işlerimiz var ki hızlı yapınca bitiyor. Ama bazıları var ki acele edilse bile yetişmiyor. Peki bir işi yetiştirmek için hızlı mı yoksa aceleci mi olmak lazım? Serap ta bu ikilem arasında kalanlardandı. Bakalım onun işleri nasıl gidiyordu?

“İşte bitti. Ohhh çok şükür yetişmeyecek diye çok korktum ama neyse ki elim hızlı olduğundan yetişti yemekler. Şimdi sırada masayı hazırlamak var.” diyerek salona doğru gitti Serap. Bugün misafiri vardı ve o yüzden hazırlıklarla meşguldü. Gece bebeği ateşlenmişti. Sabah erkenden doktora girmişlerdi. Eve gelene kadar da öğlen olduğundan “Akşama misafirlere yemek yetiştirebilecek miyim?” diye telaşlanmıştı. Neyse ki korktuğu gibi olmadı. Mutfakta tüm mahareti ile yemeklerini hemen yapıvermişti. Masasını da hazırlayarak akşamın olmasını bekledi.

“Eline sağlık Serap. Yine harika şeyler yapmışsın.”

“Afiyet olsun.”

“Aslında biz ‘İptal edelim.’ dedik madem bebek hasta. Ama eşin sana sormuş. Sende ‘İptal etmesinler gelsinler.’ demişsin. İnşaALLAH çok sıkıntı olmamıştır senin için.”

“Olur mu hiç? Ben geldim, hemen mutfağa girdim. Bebeğim de uyudu zaten. Rahattım yani.  Ne zamandır görüşemedik. Ertelemediğimiz iyi oldu.”

Misafirler gidince Serap ta çok oylanmadan bebeğini uyuttu. Kendi de yorulmuştu. Pijamalarını giydi. Yatağına uzandı.  Aylar öncesi aldığı kitaba bir göz attı. 

“Hala okuyamadın mı bu kitabı Serap?”

“Yok canım. Ne zaman elime alsam hep bir şey çıktı ya da uykum geldiğinden başlayamadım. Çok yavaş ilerliyorum.”

“Serap farkında mısın, normal, güncel işlerinde çok hızlısın. Ama rutinin dışına çıkınca bir yavaşlıyorsun sanki?”

“Bilmem hiç farkında değilim hayatım.”

“Bak bugün mesela. Hastaneden geldin, hemen hızlıca yemekleri pişirip, sofrayı hazırladın. Temizlik yapacaksan başlamanla bitirmen neredeyse aynı anda oluyor.  Veya örgüye başlıyorsun, bir hafta sürmeden onu bitiriyorsun. Ya da aklına bir iş geldiyse onu hemen, hızlıca yapıyorsun. Ama sadece kendine fayda sağlayacak şeyler konusunda bu kadar hızlı değilsin. Mesela hala kadın doğum doktoruna gideceksin. Randevu almıyorsun. ‘Saçımı kestireceğim.’ dedin. Hala kestirmedin. ‘Kuzenim kahvaltıya davet etti’ dedin. İki ay oldu neredeyse gitmedin. Şu kitap mesela kaç ay oldu hala başlayamadın.

“Yani evet bunları bekletiyorum ama karar verirsem hemen yaparım zaten.”

“Mesele de bu zaten. ‘Hızlıyım ben.’ düşüncesi acaba senin başlamana engel mi oluyor? ‘Nasıl olsa elim hızlı’ diye düşündüğünden, yapman gerekenleri öteliyor olabilir misin?”

“Canım nereden geldi aklına şimdi bunlar ? Ben çok yorgunum. Hadi uyuyalım.  Konuşuruz sonra. İyi geceler.”

Size de öyle oluyor mu? Bir işteki hızımız, onu hemen bitirmemiz, diğerlerine başlamamıza engel midir? Yoksa yapılacak olanları ağırdan almanın sebebi o işi yapmayı istememekle mi alakalıdır?

Bazıları bu hayatta pratiktir, hızlıdır. Bazıları ise daha yavaş, tabiri caizse daha ağır kanlıdır. Peki insan her işinde kullandığı aceleciliğini, faydalı işlerde de kullanır mı? Hızlı olmak ile acelecilik aynı şeyler midir ?

Aceleci olduğumuzda genelde agresif ve sabırsız oluyoruz.  İstediğimiz şey hemen olsun diye sonucu görmeye çalışıyoruz.

Bir tohumu toprağa ekince hemen meyve vermesi için tarım ilacı vermek aceleciliktir. Hemen sonuç almak o işin iyi olduğu anlamına gelmez. Çünkü hayatta her şeyin bir oluşma süresi vardır. O tohum için organik gübre kullanıldığında bitki büyürken, topraktan gerekli besinleri alması sağlanmış olur.

İnsan istekleri için aceleci olurken, ona daha fazla fayda verecek hedefleri için yavaş davranıyor. O yüzden aceleci olmak ile hızlı olmak aynı şeyler değildir. 

Bir işi hızlı yapmak demek daha önce o işte bedel ödeyip, o işi pratikleştirmektir. Daha önce yemek yapan birisi, hiç yemek yapmayan birisine göre daha hızlı olur. Çünkü neyi ne zaman tencereye koyacağını, çorbanın kaç dakikada kaynayacağını bilir. Ona göre plan yapar. Ya da bir işe başlamadan; öncesinde hazırlık yapmak, o işin hızlı olmasını da sağlar. Yani çorbayı yapmadan önce hangi malzemeler lazımsa onları önceden tedarik etmek, çorbanın hızlı hazırlanmasını da sağlar. Aynı; derse gelmeden önce bir öğrencinin dersin konusunu okuyup derse katılması  gibi. Konuları okuyup, önceden hazırlık yapan öğrenci sınıfta konu anlatılınca  daha hızlı öğrenir.  O yüzden hayatı hızlandıran acelecilik değil, önceden oluşturulan sebeplerdir.

 

Yorumlar

  1. Hız mı? Hızlanmak mı?

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık. Pratik olmak ve acelecilik arasında fark var👍🏼

    YanıtlaSil
  3. Çok istifade ettim teşekkürler

    YanıtlaSil
  4. Acele işe şeytan mı karıştırdı?😊

    YanıtlaSil
  5. O yüzden hayatı hızlandıran acelecilik değil, önceden oluşturulan sebeplerdir. Ne kadar derin bir anlamı var. Kaleminize sağlık 🌷.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okurken kendimi izler gibi oldum. Hiç farkında değildim.Ertelediğim ve biriktirdiğim işler hemen aklıma geldi.Öncelikler karışıyor sanki…

      Sil
  6. Çok güzel bir yazı olmuş . Elinize sağlık .

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık, güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  8. Hızlı olmak istiyorsak, öncesinde bir şeyler yapmalıyız. Yoksa kendimizi aceleci olarak buluruz. Acele işe ise şeytan karışır der eskiler..

    YanıtlaSil
  9. Burcu A.2/06/2025

    Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  10. Adsız4/03/2025

    Elinize sağlık 🌷

    YanıtlaSil
  11. Adsız4/03/2025

    Elinize aşı🌻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...