Ana içeriğe atla

 VAADLER YALAN OLDU...

Minyon ve esmer güzeli olan Hülya’ nın, neşe dolu, cıvıl cıvıl bir kişiliği vardı. Okumadığı için küçük yaşta iş hayatına başladığı mahallenin eczanesinde çalışıyordu.

Yıllar geçmiş ve Hülya yirmi yaşına gelmişti. Her genç kız gibi onun da istek ve arzuları vardı. Arada da olsa eve geç saatlerde gelmesi sorun oluyordu. Ne yapacağını bilmediği, her şeyden şikayet ettiği bir dönemdeydi. Çünkü kimse onu anlamıyordu. Karışık duygular içerisinde iş ve ev arasında mekik dokuyordu. “Mutlu değilim, iyi değilim ve ne yapacağımı bilmiyorum.” diye diye evde huzursuz akşamlar geçiriyordu.

Bir gün çalıştığı eczaneye yakışıklı uzun boylu biri geldi. Tok sesli, samimi, sevecen... Konuşma tarzı, ses tonu, Hülya’ nın dikkatini çekti. Kısa sürede arkadaş oldular. İş çıkışlarında buluşmaya başladılar.

Caner, Hülya’ya gelecekle ilgili planlarından bahsediyordu. Gelecekle ilgili vaatleri Hülya’nın çok hoşuna gidiyordu. Çok ortak noktaları vardı Caner'le. Derken arkadaşlıkları evlenme teklifi ile taçlanmıştı. Hülya’nın ayakları yerden kesilmiş, gözü hiçbir şey görmüyordu. Balayını Antalya ’da istediği otelde yaptı, istediği her şeyi almış, keyfi yerindeydi.

Evliliğin ilk üç ayı herşey yolundaydı. Ancak ilerleyen zamanlarda sorunlar başlamıştı. Eşi evin ihtiyaçları ile ilgilenmiyor, bu durum karı koca arasında tartışmaya sebep oluyordu. Zaman zaman eşi, eve uğramadan annesine gidiyor, yemeğini orda yiyordu. Hülya; “Biz evliyiz Caner!” diyerek rahatsız olduğunu dile getirse de eşi umursamıyor, bildiğini okumaya devam ediyordu. Evde pişen yemeğin kokusu dahi tartışma konusu olmaya başlamıştı aralarında.

Caner bir akşam iş yerinden, maaşıyla alamayacağı kadar kaliteli ve pahalı montlar getirdi. Hülya, bu duruma bir anlam veremedi ve içine bir kuşku girdi. Hülya eşine, “Bu montlar nerden çıktı? Niçin dört tane aldın?”diye sordu. Caner “Şirketteki indirimden aldım. Kendime, sana, kız kardeşime. Bir tane de senin ablana aldım.” dedi. “Niçin onlara aldın?” “Sana yardımcı oluyorlar, teşekkür etmek niyetiyle aldım.” dedi.

O gece Hülya sabahı zor etti. Şüphe içinde kıvranıyordu. Caner'in anlattıklarına inanmıyordu.

Caner’in iş yerini arayıp, muhasebeden yaptığı alış verişin dökümanını istedi. Listede her şey var, ama montlar yoktu. Huzursuzluğu daha da artmıştı. Caner'e konduramıyordu ama galiba bir hırsızlık olayı vardı.

Caner sorularına doğru cevap vermiyordu. Hülya akşam eşiyle tekrar yüzleşti. Bu seferde iş yerinden almadığını, söyledi Caner. “Sayım yaptık, ürün fazla çıktı.” diyerek konuyu başka bir yalanla kapattı.

Hülya bu konuyu kayın pederiyle konuşmak zorunda kaldı. Caner’in davranışlarının doğru olmadığını, sürekli yalan söylediğini, bu konuda acil destek alması gerektiğini dile getirdi. Bu konuyu uygun bir dille Caner' e izah edip onu destek almaya ikna ettiler. Gittikleri doktor, uzun soluklu bir tedavi gerektiğini dile getirerek tedaviye başladı.

Hülya evliliğin ilerleyen zamanlarında eşinin kıskanç ve aşırı takıntılı olduğunu fark etti. Gecenin ikisinde, üçünce uykudan uyandırıp “Konuşacağız” diyordu. Bu normal dışı davranışları yüzünden çok yorulmuştu.

Bu olayın yanı sıra; bir de kayın pederi yaptığı yanlış ticarette iflas etmiş ve çok borçlanmıştı. Borçlarını hafifletmek için gelininden altınlarını istedi. Hülya babasına danışıp altınlarının bir kısmını verdi. Fakat bu durumun ardı arkası kesilmiyor, kayınpederi her hafta yine altın istiyordu.

Bir hafta sonra tekrar isteyince, Hülya babasına tekrar danışarak altınlarının geri kalanının hepsini verdi. Kayın pederi verilenleri görünce “Ben bütün altınlarını istemedim.” diye bir tartışma çıkardı. Hülya gayet iyi niyetli olarak borçlarının tamamından kurtulması için altınlarının hepsini vermeyi düşündüğünü söyledi.

Huzursuzlukları her geçen gün daha da artıyor, bunlar yetmiyormuş gibi eşi çalışmasını istemiyordu. Kapıyı üstüne kilitliyor işe göndermiyordu. Tartışmak istemedikçe daha büyük huzursuzlukla karşı karşıya kalıyor, “Sadece huzur istiyorum.” diyordu.

Hülya içinden çıkamadığı bu durumu ailesine anlattı ve boşanmaya karar verdi.

İnsan işin içine girmeyince neyin ne olduğunu anlamıyordu gerçekten. Yanlış kapıdan girmenin bedeli çok ağır olmuştu. Çevresinden evlilikle ilgili deneyim transferi almamış, kişiye dair kalibrasyon yapmamıştı. Böyle olunca da bazı gerçekleri deneme yanılma yöntemiyle fark etti. Aslında evlenmeden önce eşi gelecekle ilgili sürekli vaadler veriyor, “Seni çok mutlu edeceğim.” diyordu. Bu vaadler duygularının, hayallerinin tuzağı olmuştu.

Hayat, deneme yanılma yapacak kadar uzun değil maalesef. Deneyimsel Tasarım öğretisi der ki; İnsan hayatta alacağı önemli kararlarında deneyim transferi yapmalı. Kişiler birbirini çok iyi tanımalı. Evlilik gibi önemli bir iş çok sağlam temeller üzerine kurulmalıydı.


Yorumlar

  1. Adsız6/07/2024

    Vaadlere dikkat

    YanıtlaSil
  2. Zamanın hakikaten kıymetini bilmek...

    YanıtlaSil
  3. Adsız6/07/2024

    Çok etkileyici bir yazı. 🌱

    YanıtlaSil
  4. Birgül6/07/2024

    Keşke deneyimselleştirerek ilerleseydi...

    YanıtlaSil
  5. Tuğba G.6/07/2024

    Zaman çok kıymetli değerini bilmek gerekiyor

    YanıtlaSil
  6. Deneyimsel Tasarım Öğretisi en konforlu hayat yaşamanın Stratejilerini ne güzel sunar hayatımıza... Elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  7. Adsız6/07/2024

    Vaad etme. Vaad de bulunma. Kimseden bir şey bekleme! Kimseyi beklentiye sokma! Kaleminize sağlık👏👏👏

    YanıtlaSil
  8. Tuba S6/07/2024

    Vaad insanı sahneye düşüren ve o sahtelikte oyalayan bir problemler çıkmazı....kaleminize saglik

    YanıtlaSil
  9. Adsız6/07/2024

    Hayat gerçekten düşünüldüğü kadar uzun değil… her anın kıymetini bilmek gerek

    YanıtlaSil
  10. Adsız6/07/2024

    Göz hiçbir şey görmezken kaçırılan iz ve işaretler...

    YanıtlaSil
  11. Ayşe Nur Varlı6/07/2024

    İnsanın bilincinin açık olması, işaretleri okuyabilmek için ne kadar önemli... Yoksa acı bir hüsran kalıyor geriye. Kaleminize sağlık 🤍

    YanıtlaSil
  12. Adsız6/07/2024

    Evet yaşadım, gördüm, geçirdim… Şimdi daha dik ayaklarımın üstündeyim hatalar insanı olgunlaştırır gerçek benim hikayemden bi anısı sadece bu kısmı şimdi daha güçlü bir Hülya :)

    YanıtlaSil
  13. Adsız6/07/2024

    Güzel anlatıldı teşekkürler ederim. Vadetlere kanmamak gerekir .insan kendi den baska kimseden birşey beklemek gerekir zaman çok değerli

    YanıtlaSil
  14. Adsız6/07/2024

    Yanlış kapı.. Ne zor insanın gerçeği seçebilmesi.. Doğru yere bedel ödemesi..

    YanıtlaSil
  15. Semiha6/07/2024

    Kaleminize sağlık çok faydalı bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  16. Adsız6/07/2024

    insanlar doğru deneyimleri kimden satın alacaklarını bilmiyor. Tek seçeneği var ve onuda gerçek zannediyor. Bu hikaye ile hayatımızda önemli olan bi konuya dikkat çekmişsiniz. Teşekkürler

    YanıtlaSil
  17. Rabbim doğru zamanda doğru kişilerle karşılaştırsın gönderdiği işaretleri görebilecek ilim nasip etsin İnşAllah 🤲

    YanıtlaSil
  18. Insan hic dusunmeden andaki duyguları ile hareket edince ne acılar yaşıyor... oysa hayat düşünerek irdeleyerek doğrusunu bilenden öğrenerek ilerlemeni istiyor... yoksa sonu hep hüsran...

    YanıtlaSil
  19. Adsız6/07/2024

    Hayattaki seçimlerinde doğru ve yanlışı ayırt edebilme marifeti değil miydi insanın en çok ihtiyacı olan..Birşeyleri denemeden, yanılmadan, acısını yaşamadan, öngörülü olup, en başında doğru tepki verebilmek..Ancak ilimle mümkün..Kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  20. Adsız6/07/2024

    Vaatler insanın yanılgısı oluyor.

    YanıtlaSil
  21. Adsız6/07/2024

    Vaatler karşımızdakini beklentiye sokuyor. Altını dolduramayınca da mutsuzlupa sebep oluyor.

    YanıtlaSil
  22. Bahar Başaran6/08/2024

    “Bir insan ne kadar çok vaat veriyorsa bil ki o kadar çok yapmayacak demektir.” Yaşanmış Gerçek hayat öykülerinden çıkarım yapmamızı sağlayabilen Harika bir yazı olmuş. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  23. Adsız6/08/2024

    İnsanların bir şey yapmaya gücü yetmedikçe sadece vaad vermeye gücü yetiyor. Deneyerek öğrenmek kalıcı olsa da çok maliyetli oluyor malesef…

    YanıtlaSil
  24. Güner Tozkoparan6/08/2024

    Deneyim transferi ile öğrenme olduğunu bilmeyen insan tekrar tekrar aynı hatalara düşebiliyor. Çok güzel farkındalık uyandıran bir yazı.

    YanıtlaSil
  25. Elif K.6/08/2024

    Bu hikayenin temeline inersek ebeveynlerin tutumları çok önemli… Maalesef ki hayat ders alacağımız durumları bizzat yaşayarak öğretiyor…
    Evliliği için çabalayan, eşinin destek alması için uğraş veren fedakar kadın…
    Önemli olan bu hikayeden ayakları üzerinde dimdik duran bir kadın…
    Seni ayakta alkışlıyorum👏👏👏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız6/11/2024

      Deneyimi olmadığı bilmediği halde sahtenin karşısında cesaret gösterip, eşi ileyüzleşmesi de kıymetli. Güzel bi davranış sergilemiş. 💕

      Sil
  26. Adsız6/08/2024

    Hayatımızın her alanında kalibrasyon yapmak çok önemli birde deneyim transferi yaptığımız zaman hayat daha konforlu halde geliyor

    YanıtlaSil
  27. Mükü6/12/2024

    Vaadler insanında isteği varsa kulağa hoş geliyor🌸

    YanıtlaSil
  28. Mehtap Sever6/12/2024

    İnsanoğlu ,acıdan uzaklaşmak istediğinde,karşısına çıkanları denetleyemez,algılama kalitesi düşer ve yanılır.İşaret okuma becerisi de olmayınca patinaj yaparak bir ömür yaşar.

    YanıtlaSil
  29. Burcu A.6/13/2024

    Hayat, deneme yanılma yapacak kadar uzun değil maalesef.

    YanıtlaSil
  30. En önemli kararları alırken danışmayan insan sonrasında büyük hayal kırıklığı yaşayabiliyor 🌸🌸

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...