Ana içeriğe atla

BAKALIM, SENEYE NASIL BİR TATİL YAPACAĞIM?


“Dalaman yolcusu kalmasın! Dalaman yolcusu kalmasın!”
Nesrin
, tebessümle sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Etrafa bakınırken, yer hizmetlisini fark etti. Topladığı üç beş yolcuyu, transfer bankosuna yönlendiriyordu. Çalışanın, güleryüzlü ve sempatik tavırları dikkatinden kaçmamıştı. “İşini severek yaptığı, ne kadar da belli oluyor” diye içinden geçirdi.  

Bu tarz bir anons, dinlenme tesislerinden beklediği bir şeydi de bunu havaalanında duymak ona çok ilginç gelmişti. Çocukken, ailece, her yaz Malatya’ ya, babaannesinin yanına giderlerdi. O zamanlar böyle uçakla seyahat yaygın değildi. Henüz daha kendi arabaları da olmadığından, şehirlerarası otobüslerle seyahat ederlerdi. O zamanlar otobüsler, bir kaç saat arayla, dinlenme tesislerinde mola verirdi. Hem yolcular ihtiyaçlarını görür, hem de şoför biraz dinlenmiş olurdu. Sonra da hareket edecekleri zaman, muavin pilot edasıyla, mikrofonu açarak, yolculara seslenirdi. Nesrin, ağız büzülerek yapılan bu tarz anonsları her duyduğunda, kendini tutamaz, kikirdemeye başlardı. Mikrondaki o ses hala aklındaydı. “Malatya yolcusu kalmasın! Malatya yolcusu kalmasın!” 

Yine seyahat ettiği günlerden bir tanesiydi. Fakat bu kez, aktarmalı bir şekilde Frankfurt’ a uçacaktı. Ama bineceği uçak rötor yapmıştı. Uçağın kalkmasına üç saat vardı. Ama o, on beş dakikada bir saatine bakıyordu. Tatilden dönüyor olsada, yorgun olduğunu, bir an önce evine gitmek istediğini fark etti. “Tatile gitmek bir nimet mi? Yoksa aksine külfet mi? ” emin olamayarak, düşündü.

İnsanoğlu böyledir. Ego aktifleşince, hemen zihnin filtreleri devreye girer. Nesrin de hava alanında biraz bekledi diye, bir anda tatilin, bütün olumlu taraflarını, görmezden geliverdi.   

Sahi ne demek tatil? İnsan neden tatil yapmaya ihtiyaç duyar? Aynı zamanda bu kadar yorucuysa, o zaman tatile ne gerek var? Her insan, seyahati biraz zorlu geçtiyse veya gittiği yerde bir aksilikle karşılaşmışsa, ömründe bir defa da olsa, kendine bu soruları sorar.

Tatil bir moladır, tatlı bir soluklanmadır. Ama öncesinde, yeterince çalışmak, üretmek ve ürettikleriyle etrafına faydalı olmak gerekir. Gerçekten hak edilmiş bir tatilse, insan için farklı bir mola, gerçek bir soluklanma olur. Özellikle çıkılan yoğun bir tempodan sonra çok tatlı gelir ve keyif verir. Ama aylak geçirilen bir dönemden sonra çıkılan tatil, düşünüldüğü kadar da keyif vermez.                                                                        

Diyelim, bir kadın, bütün gün evde temizlik yapmış, cam silmiş, lavaboları ovmuş, mutfak dolaplarını silmiş, dolap içlerini düzenlemiş. Haliyle yorulmuş. O yorgunluğun üzerine yudumladığı çay yada kahve, kendisini keyiflendirir ve dinlendirir. Aslında bu içilen içecekten ziyade, çalışmanın, yorulmanın, emek vermenin insana yaşattığı bir keyiftir.

Aynı kadın, evi bir yardımcıya temizletse, sonra da gidip aynı şekilde bir şey içse, nedense aynı keyfi almaz. Yani, evi temizlendiği için tabiiki mutlu olur, iyi hisseder. O içeceğinin tadını da alır. Ama ilkinin verdiği keyif bir başkadır. İkisinin arasındaki fark, ödenmiş olan bedeldir. Çünkü insan bedel ödeyerek elde ettiği şeylere daha çok kıymet verir. İşte tatil de böyledir.

Hayat düz bir çizgiden ibaret değildir. Sürekli inişli, çıkışlı dalgalanmalar olur. Bazen zorluklar yaşansa da her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. İnsanın hayatında, kıtlık ve bolluk dönemleri olur. Bazen üzülür, ağlar. Bazen de güler. Hatta eskiler; “Her gün, baklava, börek yenmez!” der. Hayat, önce üretim, sonra tüketim olduğunda keyifli olur. İnsana daha bir anlamlı gelir. Çalışıp, yorulmuş insanın dinlencesi, gerçek ve keyifli bir tatil olur.  

Nesrin uçağa binmek için son çağrıyı duyduğunda, heyecanla yerinden kalktı. Bir yandan valiziyle yürüyen yolda ilerliyor, bir yandanda kendi kendine, bu seyahatin kritiğini yapıyordu.

“Yok yaaa, külfet olur mu hiç, aslında çok büyük bir nimet! Memleketimin denizinden, güneşinden faydalandım, kuzenlerimi görüp, hasret giderdim. Seneye tekrar buluşmak için sözleştim.  Sevdiklerime çam sakızı, çoban armağanı, hediyeler aldım. Şimdi, Almanya’ da müşteriler beni bekler. Haydi bakalım Nesrin, aynı tempoyla, gevşeklik göstermeden, yeni bir tatili hak etmek için çalışmaya devam! Bakalım seneye nasıl bir tatil yapacağım?”




Yorumlar

  1. Adsız9/06/2024

    Emek verilen her detayın sonunda hak edilen her şey keyif verir.. Emeksiz mutluluk, mutluluk değildir..🌿

    YanıtlaSil
  2. Herkese keyifli tatiller... Kaleminize sağlık☺️

    YanıtlaSil
  3. Tuğba G.9/06/2024

    Bütün sene çalışıp ürettikten sonra yapılan tatil en güzeli. Kaleminize sağlık🌿

    YanıtlaSil
  4. Ayse Nur Varli9/06/2024

    Önce üretim sonra tüketim hakedisli ve kiymetli🌸

    YanıtlaSil
  5. Adsız9/06/2024

    Çok keyifli ve motive edici bir yazı...

    YanıtlaSil
  6. Adsız9/06/2024

    Çalışıyorsan tatilin anlamı
    Evini temizledikten sonra kahvenin keyfini alıyorsun.
    Emeğinize saglik🙏

    YanıtlaSil
  7. Adsız9/06/2024

    Harika bir yazı. Su gibi aktı

    YanıtlaSil
  8. Adsız9/06/2024

    Çok keyifle okudum. teşekkürler

    YanıtlaSil
  9. Tuba S9/06/2024

    Hayal etmediklerimizle karşılaşınca üzülür tekrar yeni çözümler arayisinia gireriz tabi yeterince üretimdeysek .üretimde olan insan en ufak bir şeyle.bile mutlu olmasını bilebilendir. Kaleminize sağlık 🌺🍉

    YanıtlaSil
  10. Adsız9/06/2024

    Hakkıyla çalışana çok büyük hakedilstir tatil kalmeinize sağlık

    YanıtlaSil
  11. Adsız9/06/2024

    İnsan bolluk döneminde mi kıtlık döneminde olduğunu bilince zihni müthiş rahatlıyor… evet hak edilmemiş hiçbirlerim lezzeti, hakedilmiş birşeyin lezzeti kadar iyi olamaz…

    YanıtlaSil
  12. Burcu A.9/06/2024

    Önce hak etmek gerekir, hak etmek için de bedel ödemek gerekir. O zaman insan çektiği zahmet de olsa sonunda keyif alır.

    YanıtlaSil
  13. Neslihan9/06/2024

    İnsan hep an' a bakıyor... Mutluluğuna mutsuzluğuna an da ki duygusuna göre karar veriyor.... Ellerinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  14. Bedel heryerde karşımızda duruyor ☺️

    YanıtlaSil
  15. Birgül9/07/2024

    Bazen tatilin kendisinden ziyade asıl yolculuk kısmı keyif verir insan, hatta, öğretici olur. Öğrenmekten keyif alana hayatın her anı bir malzeme.

    YanıtlaSil
  16. Adsız9/07/2024

    Güzel bir yazı olmuş.Haydi üretime😊

    YanıtlaSil
  17. Adsız9/07/2024

    Tatili hak etmek çok anlamlı bizr yazı ,kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  18. Adsız9/09/2024

    Keyifle okudum…Tatil gibi tatil yapmak için bedelini ödemeli demek ki

    YanıtlaSil
  19. Semiha9/09/2024

    Ne zaman bitti yazı su gibi gerçekten kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  20. Ayse Nur Varli9/10/2024

    Önce bedel sonra keyif. Çignemeden yutamiyoruz. Kaleminize saglik🤍

    YanıtlaSil
  21. Adsız9/10/2024

    Kaleminize sağlık çok keyifli bir yazı.

    YanıtlaSil
  22. Adsız9/11/2024

    Çok güzel bir yazıydı ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  23. Adsız9/12/2024

    Ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  24. e.sena9/13/2024

    hayat düz çizgiden ibaret değil!!!!!!!!!!!!!!!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...