Yetiş Yakup..
Ufak tefek, sarışın, neşesi tebessümünden
gözlerine akan bir delikanlıydı Yakup. Ergenlik döneminde babasıyla birlikte
çalışmaya başlamıştı. Babası binalarda cam-çerçeve işi yaparken Yakup yardım
etmeye çalışıyordu. İlk zamanlar keyif almış olsa da yaşı ilerledikçe ağır
gelmeye başlamış, kaslarında zedelenmeler oluşmuştu. Baba yadigarı olan işi
değiştirmesi gerekiyordu anlaşılan düşüncesiyle harekete geçti.
Yakup, oldukça çalışkan ve meraklı idi.
Çeşitli iş konularında kazanımları da vardı. Bu özelliğinden dolayı amcasının
tekstil atölyesinde deneyim kazanmıştı. Kısa sürede iş bulmuştu. Fakat önceki
deneyimlerinden farklı bir sektör olan reklam atölyesinde çay ocağı
sorumluluğunu aldı.
Atölyenin mutfağı en
üst kattaydı, üç kat inip çıkmak yorucuydu. Patronundan elektrikli bir çaycı
makinesi istedi. Elbette Yakup sadece çay makinesiyle yetinmedi; bir köşeye
kahve, bitki çayları da ekledi. Atölye büyüktü, kış aylarında kaloriferler
yetersiz kalıyordu, bu sıcak içecekler herkese iyi geliyordu. Bir köşeye
esprili bir şekilde “Yakup’un Çay Ocağı” yazan bir tabela astı.
Patronun daha sık
ziyaret ettiği yere dönüşmüştü mutfak. Frsat buldukça çay ocağına uğrar, çayını
içer, sohbet ederdi Yakup ile.
Zamanla Yakup, iş
yerinde sevilen çalışanlardan biri oldu. Ancak bu durum, bazı kişilerin
dikkatini çekiyor, hatta rahatsızlık veriyordu. On beş yıldır şirkette çalışan
bazı kişiler, onun kadar patronun ilgisini çekmemişti. Yakup çay ocağındaki
sorumluluğunu tamamladıktan sonra patronun şoförlüğünü yapıyor, özel işlerine
de yardımcı oluyordu. Buna rağmen işlerini aksatmıyor, gerektiğinde gece
mesailerine kalıyordu. Bazen de atölyenin bir köşesinde uyuyup ertesi gün işine
erkenden devam ediyordu. Bu özverili hâli, patronun gözünde de onu daha da
kıymetli kılıyordu. Bu durum bir süre sonra atölyedeki arkadaşlarının ona karşı
tavırlarını değiştirdi.
— “Yakup, çabuk gel şunları indir!”
— “Tut şunun ucundan, toparla buraları,
temizle!”
Emirler art arda geliyordu. Angarya işler
hep ona yaptırılır oldu. Yakup söylenenleri yapıyordu ancak kaba ve emir içeren
tavırlardan rahatsızdı. Zamanla ona çok fazla yüklendiklerinden dolayı yetemez
hale geldi. Kaslarında ki ağrılar tekrar başlamıştı ve morali de artık
yetmiyordu. Yakup daha fazla dayanamadı. Kendisine yapılanları Haksızlık olarak
tanımladığında patronu ile görüşüp durumu ona da aktardı. Fakat patron:
— “Her iş yerinde ufak tefek sorunlar
olur,” diyerek geçiştirdi.
İlerleyen günlerde bu tavırlara bizzat
şahit olmasına rağmen yine de görmezden geldi.
Bu durum Yakup’un
onuruna dokunmaya başlamıştı. Sonunda patron şehir dışındayken, sessizce
istifasını verip işten ayrıldı.
Yakup’un ayrılışından
sonra atölye sessiz bir kargaşaya büründü. İşler aksadı, ortam dağınık bir hâle
geldi. “Yakup’un Çay Ocağı” dağıldı, geriye yalnızca tabelası kaldı. Patron
hatasını o zaman anladı. Yakup’u arayıp tekrar işe çağırdı ama çok geçti. Çünkü
Yakup’un kırılan onuru, geri dönmesine engeldi.
Patron, kendi kendine
sormaya başladı:
Neydi bu kaybın sebebi?
İyi bir patron olmak
yetmiyordu. Çalışanlar arasındaki sorunlara hâkim olup haklarını teslim
etmeliydi. İyi bir gözlemci olmalıydı belki. Küçük görünen olayları basite
almadan denetleseydim daha farklı olurdu diyerek iç geçirdi. Çünkü birden fazla
kişinin olduğu yerde küçük bir saygısızlık dengeleri alt üst ediyordu.
Arkadaşlarının
davranışları Yakup’un kendisini değersiz hissetmesine, becerilerinin, azminin
yok sayılma sebebine dönüşmüştü.
İyi bir elemanı
kaybetmişti patron. İnsan her yaşta, her konumda öğrenmeliydi .“Azı
küçümsemeden, denetlemek gerekirdi.” …


En basit gördüğümüz işi bile yaparken insanın fark yaratması... Helal olsun Yakup abi :)
YanıtlaSilAnlatım sade, samimi ve sıcak . Hikayenin akıcılığı ve duygusu gerçekten çok güzel yansımış. Karakterlerin iç dünyasını hissettirmek konusunda da çok başarılısınız.
YanıtlaSilGerçekten çok güzel bir yazı olmuş. Yakup’un hikâyesi birçok çalışanın kendini bulabileceği türden. “Anadolu’nun Atom Karıncası” sadece bir karakter değil, bu toplumun özverili ve çalışkan insanlarının sembolü gibi. Emeğin ve insanlığın değerini çok içten bir şekilde anlatmışsınız. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilİyi bir patron olmak için de insanları çok iyi tanımak gerekiyor. Para ve güç yetmiyor, ilim şart.
SilHikayenin akıcılığı ve duygusu gerçekten çok güzel yansımış. Karakterlerin iç dünyasını hissettirmek konusunda da çok başarılısınız.
YanıtlaSilBasite Disipline olabilen kazanıyor. Allah işini iyi yapanları sever. Yetiş YAKUP .. herkese derman konuma gelir . Çok güzel yazıldı teşekkür ederiz
YanıtlaSilAzı kucumsememek her konuda çok yol katettiriyor...
YanıtlaSilİnsanın kendi değerinin farkına varması aslında karşı tarafıda dengeye gelmesi için çok iyi fırsat....
YanıtlaSilYakup çalışkan, yük alan, fark yaratan, fayda veren, faydayı güzel sunan... Ama denge önemli, her işe koşturan olması güzel ama bir süre sonra dengeler şaşmış. Sınırlar ihlal olmuş. E tabi patronun yaptığı hatalar da var. Sorunlar küçükken müdahale etmemiş, payına da Yakup' u kaybetmek düşmüş.
YanıtlaSilİnsan her yaşta, her konumda öğrenmeliydi ...Sağolasın Yakup abi...
YanıtlaSilHak edene hakkını verebilmek, kıymet bilen olmak duasıyla. Teşekkürler
YanıtlaSilİnsan sınırlarını çizmediğinde sadece veren tarafta olduğunda bir süre sonra haksızlığa uğrayabiliyor. O yüzden sınırlarınızı iyi çizip kimseye sınırlarımızın içine sokmamalı kimsenin de sınırlarına girmemeliyiz. Adaletli olup hak edene hak ettiğini vermeliyiz. Elinize sağlık:))
YanıtlaSilÖğrenmek önemli... İlişki hakkında öğrenmemiz gereken en önemli şey; karşılıklı alışveriş... Yoksa bağ çok zayıf kalıp kopabiliyor.
SilElinize sağlık, kendi sınırlarımıza sahip çıkmak ne önemli…
YanıtlaSilİnsan bir çok konuda mağrifetlenebilir . Yeterki o konuya iemek verebilsin . . Emek varsa mağrifet zaten Kaçınılmaz. 🙏😊
YanıtlaSil