Mehtap hiç uyuyamadığı gecesinden uyanmıştı ama yatak keyfi yapıyordu. Sabahın ilk ışıkları pencerenin ince tülünden odanın içine usulca sızıyordu. Çınar ağacını mesken bilmiş kuşların sabah selamlaşması kulaklara şenlik veriyordu. Henüz açmış manolya çiçeği, sabah esintisiyle kokusunu cömertçe salıyordu etrafına. Bu koku Mehtap’ın içini huzurla doldurup umudunu arttırıyordu. “Ne güzel bir karşılama,” ilk iş günümde bana huzur ve cesaret veren bir eşlikçi gibi…”diye düşündü. Yeni günün telaşı, odasına taze bir heyecan getirmişti.
Bir anda çalar
saatin sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Hızla yatağından kalktı ve ayağına yumuşacık
terliklerini geçirdi. Aynanın önünde bir an durdu. Yüzündeki telaş ve heyecanın
işaretlerini görünce tebessüm etti kendine.
Yüzünü yıkarken tekrar aynadaki yansımasına bir bakış attı. “Güzellik hazır mısın?” diye mırıldandı. Günün ona neler getireceğini hayal ederken kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Bir iki derin nefes çekti. Ve “Evetttttt hazırım, kim korkar işin ilk gününden’’ diyerek kendi kendini sakinleştirdi.
Çalışma arkadaşlarını çok merak ediyordu. İş yeri hakkında fazla bilgisi yoktu. Çok bilinmeyenli bir problemi çözemediğindeki gibi karışıktı kafasının içi.Soruların
cevaplarını öğrenebilmek için acele ediyordu ve hemen hazırlanıp evden çıkmak
istiyordu.
O sırada, “Mehtap
kahvaltı hazır.” diye annesi seslendi
Füsun Hanım,
kızının en sevdiği su böreğinden yapmıştı. Mehtap’ın canı heyecandan yemek istemiyordu.
Kızının o halini
gören Füsun Hanım “Mehtap gel otur kızım biraz konuşalım” diyerek sandalyeyi ona
itti.
Ama Mehtap ne
yemek ne de konuşmak istiyordu. Derdi bir an evvel işyerine kavuşmak ve arkadaşlarıyla
tanışmaktı. Mehtap annesini dediklerini hiç duymuyordu.
Hemen iki lokma
atıştırıp, akşamdan hazırladığı kıyafetlerini giydi ve telaşla evden çıktı.
İş yerine vardığında
onu müdürü karşıladı. Odasında sohbet ettiler ve onu yanına alarak arkadaşları
ile tanıştırdı.
Mehtap sanki yıllardır
orada çalışıyormuş gibi uyumlandı. Bilmiyorum deyip bir kenara çekilmek yerine,
sorarak öğrenmeye çalıştı.
İnsanın bir şey bilmemesi onu yapamayacağı anlamına mı gelir? Yoksa merak edip sorması mı ona işin gerçeklerini öğretir. Belki de asıl önemli olan, sahip olduğumuz bilginin miktarı değil, ona ulaşmak için gösterdiğimiz çabadır.
Mehtap bir yandan
müşterilerle ilgilenirken, takıldığı yerlerde de arkadaşlarından destek
alıyordu.
Arka masada
oturan Ahmet dikkatini çekmişti. Hemen herkes ona bir şey soruyordu ama onun
ağzından iki kelime bile zor çıkıyordu.
Her çıkan cümle de hem olumsuz ve hem de şikâyet cümleleriydi. Belli ki çok şey biliyordu fakat davranışları hiç bilmeyen, cahil biri gibiydi. Mehtap buna hiç anlam verememişti. İnsan neden bildiği bir şeyi çevresindekilerle paylaşmaz ve bilmesine rağmen iş yapmaktan kaçar? Neden bir insan onca bilgiye sahip olmasına rağmen bilgilerini paylaşmak istemez? Neden onca güzel şey olmasına rağmen hep olumsuz şeylere odaklanır? diye düşündü.
Mehtap bütün gün
koşturmuştu. Aslında çok bir şey yapmamış ama arkadaşlarına yardım etmek ve
onlara yetişebilmek için çok çabalamıştı.
Takip ettiği
yayınlardan;
İş yerinde
yapılan araştırmalara göre, ekip içinde bilgi paylaşımı hem verimliliği hem de
çalışanların motivasyonunu arttırdığını okumuştu. Bazı insanlar Mehtap gibi çok
şey bilmese de yeni bir şeyler öğrenip, yetişmeye çalışıp yük almaya çalışırlar
ya da bazı insanlarında çok şey bilmelerine rağmen. Hep şikâyet ederler ve olayların
sürekli olumsuz yönlerine takılırlar ve yük olurlar, diye öğrenmişti.
Günü beklediğinden çok daha iyi geçmişti. Sabah annesinin yaptığı su böreğinin hayaliyle yürüyordu.
İşte bir zamanlar
çevremizde de Ahmet gibi, Mehtap gibi birileri vardı. Kimi iş arkadaşımız kimi
ailemizden biri kimi de komşumuzdu.
Mesele bu insanların yaptıklarına takılıp kalmak değil aslında yaşadıklarımızdan deneyim çıkarabilmektir.
Geride kaldığımızı zannettiğimizde bende varım deyip çabalayabiliyor muyuz? Yoksa hep birileri de bizi ileri adım atmamız için itelemek zorunda mı kalıyor? Biz her şeye rağmen ne yapıyoruz? Nasıl tepki vermeyi seçiyoruz?
Bizler bu hayatta bulunduğumuz alanlarda; yük alan mı yoksa yük olan mıyız? Şimdi netleşme zamanıdır. Seçim senin...
Yorumlar
Yorum Gönder