Dünyada boykot devam ediyordu.
Birçok ülkede eylemler yapılıyordu. Dünyanın diğer ucundaki kendi ten
renginden, kendi dilinden, inancından olmayan o insanlar için ağlıyorlardı.
Kimisi işini, mesleğini dahi bırakıyordu. Bir zulüm işleniyordu bir insanlık
suçuydu bu ve tabi ki sessiz kalacak değillerdi. Gerçekten bunu dert etmişlerdi
kendilerine. Gerçekten üzüntüleri, yüzlerindeki her çizgiye, gözlerindeki her
yansımaya yansıyordu. Görmemek körlük, duymamak sağırlık, hissetmemek
duyarsızlık olurdu.
Bu zulmü bilmeyen kalmış mıydı?
Sessiz kalanların sessizliğine anlam vermek mümkün müydü? Belki de iç dünyalarında daha derin bir acı
yaşıyorlardı… Fakat boykota da katılmıyorlardı.
Boykot yapanlarla aralarına neden mesafe koymuşlardı? Dünyanın en uç
noktasındaki insanlar ‘’Benim boykotumla mı zulüm bitecek’’ demeyin göz
çekmeyin diyerek dünyaya seslerini duyurmaya çalışıyordu. Aktivistlerin ‘’Ben
bakamıyorum çok üzülüyorum demeyin yakılan kendi evladınız olsa aynısını mı
yapacaksınız’’ eylemleri sosyal medyada sürekli paylaşılıyordu. Duymayan,
görmeyen, bilmeyen kalmış mıydı? Bir sebeple insanların çoğu kendince
sebeplerden dolayı gözünü, kulağını yani kalbini vicdanını oradan
çekmişti. Peki insanoğlu nasıl bu duruma
gelmişti? Burnunun dibinde yanıyordu ateş ama diğer insanlar için çok
uzaktaydı.
Her şeyin başladığı günlere
gitsek ve düşünsek… Zulmü işleyenler tüm insanlara ‘’Biz size şu içecekleri,
yiyecekleri ürünleri v.s. satarak insanlara zulmedeceğiz’’ deselerdi insanlar o
ürünleri hiç kullanmaya başlar mıydı? Elbette başlamazlardı. Sonradan
söyleselerdi çoğu hemen bırakabilirlerdi. Peki insanları her açıdan artık asla
bırakamayacakları bağımlı hale getirdiklerinde! Pek azı bırakabilirdi tıpkı
şimdi olduğu gibi… O kadar normalleştirilmiş ve öyle bir algı verilmiş
olmalıydı ki sürekliliği olmalıydı. Başarı sürekliliği sağlamaktaydı.
Çamaşırlar bembeyaz sakız gibi olmak zorunda mıydı? Veya bardaklarımız yıldız
gibi parlamalı mıydı? İftar sofralarının olmazsa olması asit olabilir miydi?
Bayramlarda o markalarının içecekleriyle, o markaların şekerleri olması
gerektiği insanlara nasıl aşılanmıştı? Onun öyle olması gerektiği algısını
zihnimize kazıyıp bunun en iyisini yapmışlardı. O ülke, o şehir miydi yalnızca
işgal edilen! Akıllar, vicdanlar çoktan işgal edilmişti. Ürünleri bırakmaktan
önce algıyı değiştirmek gerekirdi. Ama bugünlere kolay gelinmemişti. Artık
kökler çok derinlerdeydi… İnsanlar nasıl vazgeçeceklerdi? Nasıl konforlarını,
normalleştirdikleri düzeni değiştireceklerdi?
İşte bu tamda bir sarp yokuştu…
İşte bu insanın nefsine çok ters hareket etmesiydi. Gerçek vicdan sahiplerinin
teslim olabilmesiydi. İşte bu kurban etmekti. İnsan Kurban mı olmalıydı? Kurban
mı etmeliydi?
İnsan kime kurban olup kime
kurban etmesini bildiğinde Hz. İbrahim gibi olur. Ama zordur gözünün içine
bakarak kurban etmek. Çünkü bakarsan yapamazsın. Kurban ettiğin ve Kurban
edilen ne kadar doğru olursa olsun. Bir de kötüye karşı iyiyi kurban ediyorsa
insanoğlu daha zordur. Çünkü bakarsan vicdanını rahatsız eder. Vicdanı
susturacak sebep lazım… Görmemek, duymamak, hissetmemek için de ayrı bir uğraş
lazım.
İşte tamda bu yüzdendir ki insan
gerçeklerden göz çeker. Artık gözler görmez, kulaklar duymaz olur. Kalpler
katılaşmaya, insan hastalanmaya başlar. Vazgeçemediğimiz her şeyin karşılığında
hayatın bizden aldıkları ise merhametidir aslında.
İnsanlık neyle kazanmış olacak?
On veya yirmi belki de bir yıl sonra ayıbını nasıl konuşacak? Peki, Bu
yaşananlar gelecekte nereye varacak? Ya ölen çocukların günahını kim nasıl
temizleyecek? İnsanın duyarlılığı neyle ölçülecek? Peki, ya empati denen kelime
nerede kullanılabilecek? Adalet kişiye özel olarak tanımından mı var geçilecek?
Hangi gerçek göz çekilmiş olsa da
gerçekleşmedi ki?
Acı olan masum çocukların
ölmesinden de çok acı olan; İnsanoğlu bu olaylarla kendi gerçekliğini ortaya
koydu.
Elinize sağlık 🌷
YanıtlaSilYazınızı okurken insan olarak ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha gördüm.Bizlere dayatılanları normalleştirmiş olmamız ne kadar acı.Ne zaman açılacak bu bilincimiz?İnsan olmayı ne zaman öğreneceğiz? Kendi gerçekliğimiz ne kadar sahte…Yüreğinize sağlık🙏🏼🌺🌸
YanıtlaSilKaleminize sağlık... Ne acı insanın başkasının acısını normalleştirip duyarsızlaşması.. O karşıdakinin de kendisi gibi bir insan olduğunu unutması.. Nasıl bi bencilliğe kapılmış insanoğlu, sadece ona temas eden şeyle ilgileniyor. Sadece kendi çocuğu kıymetli. Kimse onun çocuğunu azarlayamaz, ama başkasının çocuğunu doğrayabilir, yakabilir, ona tepki vermez. Kendi çocuğu okulda eskaza azarlansa kıyameti koparır. Bunun binde biri tepkiyi başka insanlarının evladı için vermek aklına düşmez..Bu bencillikten sıyrılmadıkça iyiye doğru gidemeyecek..
YanıtlaSilOnlar zulüm gördüğü için biz onlara üzülüyoruz ama biz toplumsal olarak daha kötü durumdayız malesef.. Kendi halimiz ağlanacak hal..Biran önce toparlanmamız dileğiyle..
Gerçek eninde sonunda gerçekleşir. Ne kadar görmezlikten gelmeye calissakta.
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌺
YanıtlaSilİnsanın zalimlere , zalimliklere alışma süreci çok güzel özetlenmiş…
İnsanların algılarıyla o kadar oynadılar ki her yanlışı her sahteyi olmazsa olmaz yaptılar. Çok şükür bu oyunları görebiliyoruz. Elinize sağlık.
YanıtlaSil