Ana içeriğe atla

MEMNUN EDELİM DERKEN…

  


Gün doğmaya başladığında, Nermin çalan alarmı kapatmakla uğraşıyordu. Kalkıp perdeleri açtı. Güneş odayı aydınlatırken, odasını toplayıp mutfağa geçti. Akşamdan kalan bulaşıklar, dünden yıkanmış temiz tabaklar, bardaklar… Derken mutfak çok karışık gözüküyordu. Üstü açık kalan yemeğin kokusu da cabasıydı.

“Of ya, bu mutfağın hali ne böyle?” diye söylenerek, kolları sıvadı. Hızlıca yıkanmışları yerlerine yerleştirdi. Kirli olanları makinaya tıkıştırdı. Bir yandan da “Bir şey olmaz! Hepsi yıkanır, kirli kalırsa bakarız!” diye mırıldandı.

Sonra bir an, bulaşık makinesinin içini kendi hayatına benzetti. Son yıllarda hayatında hep bir şeyleri sıkıştırmak, tıkıştırmak zorunda kalmıştı. Her yere yetişmeye çalışıyor, tam anlamıyla hiç birine yetişemiyordu. İşin acı tarafı, kimseye de yaranamıyordu. Hem evde, hem de iş yerinde yükü çoktu. İş yeri, eleman alımı yapmadığı gibi günden güne mevcut çalışanların iş yükünü arttırıyordu.

Patron sürekli; “Bu ay idare edin arkadaşlar” diyerek, itiraz etmelerini de engelliyordu. Nermin bir yandan kahvaltı hazırlıyor, bir yandan da bunları düşünüyordu. “Böyle gitmez ki, bu tempoya ne kadar dayanabilirim?” diye zihninde soru-cevap yaparken, eşi Erhan fark etti.

-Ne oldu? Ne konuşuyorsun kendi kendine?

-Hiç, dalmışım hayatım. Öylesine işi düşünüyordum.

Bir yandan eşine çay dolduruyor, bir yandan da çocuklara krep hazırlıyordu.

-Takma kafana canım bu kadar, bak hasta olacaksın. İdare edin demiş ya adam. İcabına bakacaktır. Bak çok masrafımız var. Gözünü seveyim, işten ayrılmayı falan düşünme!

-Yok, işten ayrılmayı düşünmüyorum ama her türlü ameleliği yapıyorum. Ne hikmetse, son kararları müdür yardımcısı alıyor, bu da beni sinir ediyor. Bu proje benim sorumluluğumdaysa, detaylara, neyin, nasıl olacağına da benim karar vermem gerekmez mi? Neticede, tüm araştırmaları yapan benim. Tüm bedel, benden çıkıyor. Ama işleyişten, prosedürlerden haberdar olmayan Mehmet Bey, “Şöyle olsun, böyle olsun!” deyince, yol kat edemiyoruz. Ama iş bitmeyince de, patron gelip; “Niye bu kadar geciktin Nermin?” diyor.

-Anlıyorum canım ama şimdi benim çıkmam lazım. Çocukları sen bırakırsın değil mi? Spordan sonra Berk’in annesiyle, oyun parkına gidecekler, hatırlıyorsun değil mi?

-Bunu bana niye sormadın?

-Hayatım sormama gerek var mı? Akşam sana gideceklerini söyledim ya zaten. Ayrıca yaz programlarını sen ayarla demiştin. Ayarladım işte sorun ne? Bir türlü seni memnun edemiyorum!”

-Evet, ama sen fikrimi sormadın. Sadece bilgi verdin. Ben gidebilirler dedim mi?

-Of geç kalıyorum, akşam gelince konuşuruz.

Diyerek evden çıktı. Nermin yine kendi problemleri ile yalnız kalmıştı.

-Çocuklar, haydi kahvaltınız bittiyse hazırlanın. Kursa geç kalmayalım.

-Anne, bu akşam geç saate kadar oyun parkında oynayabilir miyiz?

-Geç saate kadar olmaz. Ben sizi iş çıkışı alırım.

-Anne ya biz parkta vakit geçirmek istiyoruz. Evde canımız sıkılıyor. Zaten o akıllı saati de almadınız!

-Ama ben iş çıkışı eve gelip, sonra tekrardan sizi almaya gelirsem, bu çok yorucu olacak.

-Arabayla alırsın anne, ne olacak ki?

Nermin çocuklara laf anlatamayacağını düşünerek;

-İyi tamam, bakarız, dedi.

Çocukları kursa bırakıp, iş yerine geçti. Masasına oturduğunda, sırtında ağır bir yük hissetti. Sanki bir el vardı ve onu sağa, sola yönlendiriyordu. Hayatı kendi istediği şekilde değil de, başkalarına göre yaşamak ne zordu. Aslında bu problem Nermin’in hayatının diğer alanlarında da vardı. Birileri ona hep sorumluluk vermiş ama yetki vermemişti. Ne kendi hayatı ile ilgili, ne evliliği ile ilgili, ne de iş yerinde ki konularla ilgili söz hakkı yoktu. Herkesin her işini yapmayı görev edinerek geçmiş ömründe, “Ben ne istiyorum?” diye sormak, aklına dahi gelmemişti.

Üniversite sınavına hazırlanırken, çok çalışmış, yüksek bir puan almıştı. Hangi okulun hangi bölümüne gideceğine bile ailesi vermişti. Nermin okulu bitirip evliliğe adım atmıştı. Eşi çalışmasını isterken, hangi işte çalışacağının kararını da o vermişti. O yüzden Nermin her yerde sorumluluk alıp, kararları hep başkalarına bırakmıştı. Yıllar geçip iki çocuk sahibi olunca evlilikte de bu durum katlanılmaz hale gelmişti. Şimdi hem evliliğinde, hem iş hayatında, bu problemi çözmek istiyordu. Çünkü çocukları bile ona anneleri gibi davranmıyorlardı. Son zamanlarda duyduğu;

-Annemiz değil misin? Yapmak zorundasın!

Cümlesi bardağı taşıran son damla olmuştu.

Nermin hayatının bu şekilde devam etmesini istemiyordu. Sürekli birileri için bir şey yapmaktan, insanları memnun etmeye çalışmaktan çok yorulmuştu. Bu problemi çözmek, ailesini ve hayatını toparlamak istiyordu. Ama nasıl?

Ailenin tanımı okulda, anne, baba ve çocuklardan oluşan, toplumun en küçük birimi olarak öğretilmişti.

Peki, her anne, baba ve çocuk olan ev, aile olabilmiş miydi?

Çocuk olmayan ama eşlerin olduğu aile, aile değil miydi?

Aile olmak için evlilik cüzdanına sahip olmak, aynı evi paylaşmak, yeterli miydi?

Ya da aynı soyadını taşıyor olmak bireyleri aile yapar mıydı?

Yoksa çekirdek aile, sadece karı-kocadan mı oluşurdu?

Doğaya baktığımızda tüm canlıların özünde, onları meydana getiren bir çekirdek vardır. Bitki ya da hayvan hücresinin özünde bir çekirdek vardır. Bu çekirdek, hücrenin yönetim merkezidir. Hücrenin büyümesi, gelişmesi, üremesi, yönetime, yani çekirdeğe bağlıdır. Dolayısı ile yetki ve sorumluluk çekirdeğe verilmiştir. En önemlisi ise çekirdek hücreler, aynı yönde ve aynı amaç için birlikte hareket ettiği için düzen aksamadan devam etmektedir.

Çekirdek aile kadın ve erkekten meydana gelir. Eğer ailenin yetki ve sorumluluğu karı-koca da ise o ailede işler, hücre yapısında olduğu gibi yolunda gider. Ailede sorumluluk ebeveynlerin olup, kararı veren çocuk ise o zaman o yuvanın çatısı çatırdamaya başlar. Çünkü hayatın yasası der ki;

“Yetki kimdeyse, sorumluluk ondadır!”

 


Yorumlar

  1. Adsız1/31/2025

    Çok güzel hikaye,emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Adsız2/05/2025

    elinize sağlık🌷 çok güzel bir yazı...

    YanıtlaSil
  3. Burcu A.2/05/2025

    Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Seniha2/10/2025

    Yetki kimdeyse, sorumluluk ondadır. 🌸

    YanıtlaSil
  5. E.sena3/14/2025

    Elinize sağlık🌹

    YanıtlaSil
  6. Adsız3/14/2025

    Çocuklarla uğraşmak zor geldiği için verilen tavizlerle ailede çocuk kararları veren oluyor. Halbuki anne baba yetki ve sorumluluk sahibi olmalı çocuk yetiştirme konusunda.

    YanıtlaSil
  7. Adsız4/03/2025

    Ailede sorumluluk ebeveynlerin olup, kararı veren çocuk ise o zaman o yuvanın çatısı çatırdamaya başlar.🌻

    YanıtlaSil
  8. Hicret4/06/2025

    Öyküyü okurken gözümün önüne en az 3 kişi geldi, Nermin gibi ne yapsa çevresini memnun edemeyen… memnun edemediği gibi bir de karşı tarafı zalimleştiren…
    Diğer yazılarınızda söylediğiniz gibi denge çok önemli…
    Sorumluluk kimdeyse, yetki ondadır…

    YanıtlaSil
  9. Medine Y4/06/2025

    Kaleminize sağlık… 🌷

    Farkındalık sağlayan kıymetli bir yazı…

    YanıtlaSil
  10. Herşey herşeyle ilişkili… bu bir yasa… :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

Hangi Taraftasın?

Bu Taraf… Alışveriş üzerine alışveriş içerisinde, Oradan oraya git gel, Olmadı sanal alemde mağazaları dolaş dur, Bir tıkla sipariş ver,  Al, al, al ama doyma…   Yeni yıl geliyorrrr… Ne kadar da güzel bir zaman… Süsleyelim evlerimizi, bahçemizi, ah bir de kapımızı, Yılbaşı ağacı olmadan olmaz, Üzerinde en güzel süslemelerle… Sokaklar da süslensin, meydanlar, alışveriş merkezleri… Her yer ışıl ışıl olsun,  Sonra bol bol fotoğraflarımız olsun, Her birinde gülümseyen yüzlerimizle pozlar verelim,  Çok önemsediğimiz anılarımıza bir yenisini ekleyelim… Arka fonlara en süslü olanı seçelim… Aaa hediyeler… Onları unutmak olur mu?  Hepsini süslediğimiz ağacın altına dizelim…  En güzel paketleri yaptıralım.  Veee heyecanlı bir bekleyişten sonra,  Yeni yıl sabahı hepsini açalım… Mutlu olalım, hep mutlu…   O akşam evde mi olsak, dışarıda mı? Sonuçta yılın en önemli akşamı,  Çok özel olmalı her şey…  Belki evde kutlanır, sofrada her çeşit meze ve...