Ana içeriğe atla

Bizi Bir Arada Tutan Şey Neydi?

 

Ayşe, mutfak masasının hemen üstünde duran ışığı yaktı. Oldum olası bu loş ışığı çok severdi. Yanında bir de kahve oldu mu, tüm günün yorgunluğunu üzerinden atardı. Yemekleri hazırlamış, ortalığı toparlamıştı. Geriye bir tek sofrayı kurmak kalmıştı. Kahvesini aldı ve oturdu.

Evlenmeden önce annesi ile kurdukları sofraları hatırladı. Her gün saat beşte, tüm yemekler pişirilmiş ve hazırlıklar yapılmış olurdu. Saat altı oldu mu, hep beraber sofraya oturulurdu. Daha sofraya oturulurken, demliğin altı yakılırdı.

Babası memur olduğundan, eve gelme saati aşağı yukarı aynıydı. O yüzden ev düzenleri de, bu saate uygun olarak planlanırdı. Sofra hep aynı saatte kurulur ve mutlaka herkes, o sofrada olurdu. Ama ne hikmetse, hep bir huzursuzluk çıkar, mutlaka bir tatsızlık yaşanırdı. Ayşe çocuk aklıyla bu yaşananlara bir anlam veremezdi. Bazen yemeğin tuzu az diye, bazen neden gelirken ekmek almadın diye çıkardı tartışmalar. Gerçekten tartışma sebepleri bunlar mıydı? Yoksa kimsenin birbirine tahammülü mü kalmamıştı? Ayşe, bunları anlamlandıramasa da içinden; “Ben evlendiğimde, soframda bunlar konuşulmayacak. Herkes mutlulukla oturup, yemeğini yiyecek!” diye içinden geçirirdi. Huzursuz da olsalar, birlikte oturup yedikleri yemekler, ona aile olduklarını hissettirdiği için bu alışkanlıklarının devam etmesini istiyordu.

Bugün de kendi ailesi için en çok sevdikleri yemekleri hazırlamıştı. İslim kebabı, pirinç pilavı, cacık ve arkasından vazgeçilmezlerinden olan fırın sütlaç. Ne zamandır hep beraber yemek yemediklerini hatırladı. Eşi sık, sık iş yerinde mesaiye kalıyordu. Bazı günler iş çıkışı annesine uğruyor, bazen de arkadaşlarıyla dışarıda yemek yiyordu. Kendisine, ailece yemek yeme konusundaki hassasiyetini, defalarca dile getirmesine rağmen, bu düzeni oturtamamışlardı.

“Hayatım, neden annenlere beraber gitmiyoruz?” dediğinde, “İş çıkışı, yol üstü olduğu için uğruyorum.” diyordu. “Peki, arkadaşlarınla bu kadar sık dışarı çıkmasan olmaz mı? Yada yemekten sonra buluşsanız?” dediğinde, “Benim hiç mi kendime ait bir hayatım olmayacak?” diyordu. Tüm bunların aile olmalarına engel olduğunun, farkında değildi. Çocuklar da küçükken birlikte yemekten keyif aldıkları halde, yaşları büyüdükçe “Nasıl olsa babam yok. Zaten birlikte olamıyoruz!” diyorlardı.

Kahvesini bitiremeden, telefonuna gelen mesajla, bugün de ailece yemekte olamayacaklarını anlamıştı. Eşinin mesaiye kalması gerekiyordu. Önce çok üzüldü, sonra kendini toparladı. O gelemiyorsa da çocuklarla birlikte yiyebiliriz diye düşündü. Kızı Hande'nin yanına gitti. Hande bu sene üniversite sınavına girmişti. Yani artık onun deyimiyle, “Özgürdü!” Canı ne istiyorsa onu yapmak istiyordu. Çünkü Hande’nin özgürlük tanımı buydu.  

-Anneciğim yemek hazır olmak üzere. Hadi gel artık, dedi.

Hande;

-Kızlarla çıktık ya, onlarla atıştırdım annecim. Biliyorum, birlikte yiyelim istiyorsun ama inan hiç yiyecek yerim yok, dedi.

Ayşe, kızının başını okşadı ve alnına bir öpücük kondurdu.  

-Peki, güzel kızım, öyleyse birlikte çay içer biraz laflarız ne dersin? Dedi.

Hande;

-Anne, gerçekten çok yorgunum bugün ama duruma göre bakarız, dedi.

Ayşe’nin söyleyecek sözü kalmamıştı.

Oğlu Kaan'ın odasına doğru ilerledi. O da Ayşe'den 2 yaş büyüktü, üniversitede okuyordu. Evde olması bile nadir rastlanan bir durumdu. Ümitsizce ona da;

-Kaancığım yemek hazır, dedi.

Dedi ama bir taraftan odaya girdiğine pişman oldu. Göz ucuyla etrafa bakındığında, her tarafta içecek kutuları, cips paketleri vardı. Kaç gün önce yendiği belli olmayan meyve tabağı bile masasında duruyordu. Kaan yatağına uzanmış, elinde ki telefondan kafasını kaldırmadan;

-Akşama maç var anne, zaten açta değilim, dedi.

Ayşe Kaan’ın da başını okşayarak odadan uzaklaştı.

Bu akşam yine yalnız yiyeceğim diye düşünürken, kapı çaldı. Gelen komşusu Zehra hanımdı.

-Ayşe Hanım, komşularla parka gidiyoruz. Sende gelir misin diye rahatsız ettim? Dedi.

Ayşe teklifi kibarca reddederek kapıyı kapattı. Bu arada iyice iştahı kaçmıştı. İçinden; “Demek ki sadece biz değil, artık kimse ailesiyle birlikte yemiyor galiba” diye düşündü. Komşuları sık, sık parka gidiyor, serinliği bahane ederek, neredeyse yatma vaktinde evlerine dönüyorlardı. Demek ki, herkesin durumu benzerdi. Artık eski beraberlikler, eski sofralar yoktu.

“Peki neden?” Diye düşündü. “Acaba neden herkes ayrı ayrı vakit geçirmek istiyor?” Cevap hemen geliyordu. Herkesin kendi hayatı var! Herkes özgür!

Peki, o zaman aile neydi? Bizi bir arada tutan şey neydi? Mutluluğumuzu, sevincimizi paylaşamadığımız insanlarla, bu kadar süre neden ve nasıl bir arada duruyorduk? Eşlerin birbirinden haberi yoktu. Çocuklar, anne-babaların yaşadığı zorluklar hakkında fikir sahibi değildi. Peki, anne-babalar, çocuklarının kimlerle, nerelerde, nasıl vakit geçirdiğini bilmiyorlardı. Daha da acısı sormaya bile çekiniyorlardı. Ancak bir ihtiyaçları olduğunda bir araya geliniyor, sonra da yine dağılıyorlardı.

Oysa “Aile, imkânlara değil, bedellere ortak olunan yerdi!”

Öyleyse; “Biz aile değiliz!” dedi kendi kendine. Sonra da “Nasıl aile olunur?” diye düşünmeye başladı. Üzgün de olsa, tüm bunları düşünmek ona iyi gelmişti. Hep, birlikte yemek yemenin, aile olmaya katkılarını düşünmüştü. Aynı sebepler, aynı sonuçları doğuruyordu. Sonuçlar onu mutlu etmediğinden, sebepleri değiştirmeye karar verdi. Başka yöntemler denemeliydi. Herkesin bedelinin olacağı bir yöntem...

Yorumlar

  1. Adsız8/23/2024

    Gerçekten günümüz gerçeklerine ışık tutan bir yazı olmuş. Elinize sağlık🌷😊

    YanıtlaSil
  2. Neslihan8/23/2024

    “Aile, imkânlara değil, bedellere ortak olunan yerdi!” çocuklarımıza daha çok imkan verdiğimizde onları daha iyi yetiştirdiğimizi zannediyoruz. Halbuki insanı yetiştiren aileyi aile yapan ortak bedeller... Ellerinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  3. Aile olmak gerçekten öğretilmesi öğrenilmesi gereken önemli bir konu...

    YanıtlaSil
  4. Adsız8/23/2024

    Bir arada tutan şeyi bilmek çok kıtiymetli

    YanıtlaSil
  5. Adsız8/23/2024

    Sadece imkanların değil bedellerin de paylaşıldığı ailelerden olmak dileğiyle

    YanıtlaSil
  6. Tuba S8/23/2024

    Aile olmak ortak bedel ödemek ise o zaman bedellerimize konsantre olmak gerekiyor. Kaleminize sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  7. Adsız8/23/2024

    Daha dün bir arkadaşım yemek saatinde herkes sofraya oturmadığı zaman çok kızıyorum diye dert yanıyordu. Bugünde karşıma bu yazı çıktı çok ilginç! Demek herkeste aynı sorunlar yaşanıyor.

    YanıtlaSil
  8. E.sena8/25/2024

    Bedel 🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız8/27/2024

      ALLAH sebepler için uğraşana yardım eder

      Sil
  9. Birgül8/28/2024

    İmkânlara değil, bedellere ortak olmak...

    YanıtlaSil
  10. Adsız8/28/2024

    Elinize sağlık çok güzel bir yazı...

    YanıtlaSil
  11. Ayse Nur Varli8/28/2024

    Ailedeki bireylerde yük olan degilde yük alan olmak bilinci olursa o ailenin bagi cok kaliteli ve güçlüdür.

    YanıtlaSil
  12. Burcu A.8/28/2024

    Aile olabilmek çok kıymetli elinize sağlık

    YanıtlaSil
  13. Meltem K.8/28/2024

    Kaleminize sağlık. Ortak bedeller Aile bağlarını sıkı yapıyor. Bedel ödeyerek yetişmiş ebeveynlerin iyi niyetle yaptıkları hata "bizim çektiğimiz sıkıntıları çocuklarımız çekmesin" düşüncesi. Oysa bedelin olduğu her yerde bağ var, kıymet var.

    YanıtlaSil
  14. Adsız8/28/2024

    Maalesef yıllarca aynı evin içinde bile ayrışalım diye uğraşıldı. Ancak her şey farkındalık ve düzelmek için bedel ödemeye bakıyor. Doğru yolda birleşenlerden olmak dileğiyle.

    YanıtlaSil
  15. Mükü8/28/2024

    Oysa “Aile, imkânlara değil, bedellere ortak olunan yerdi!” Bu cümle çok anlamlı🌸

    YanıtlaSil
  16. Mükü8/28/2024

    Oysa “Aile, imkânlara değil, bedellere ortak olunan yerdi!” Çok anlamlı bir cümle🌸

    YanıtlaSil
  17. Adsız8/28/2024

    “Aynı sebepler, aynı sonuçları doğuruyordu. Sonuçlar onu mutlu etmediğinden, sebepleri değiştirmeye karar verdi.” Ne güzel bir bakış açısı, ne çok gözden geçirilecek sebep var. Bu güzel farkındalık için teşekkür ederiz.❤️

    YanıtlaSil
  18. Tuğba S.8/28/2024

    Ne yazık ki çocuklarımızı imkanlarımıza ortak ederken bedellerimize etmiyoruz… ellerinize sağlık çok güzel bir yazı

    YanıtlaSil
  19. Adsız8/29/2024

    Çok güzel bir yazı , olmuş . Elinize sağlık . toplumun en büyük yapı taşı ailelerimizdir . ve günümüzde ki ailelerde birlikte olamamanın sebeplerini düşünüp , değerlendirerek , çocuklarımızı ailedeki ortak bedel paylaşımına teşvik etmek . .

    YanıtlaSil
  20. Semiha8/29/2024

    Kaleminize sağlık aile imkanlara değil bedellere ortak olmakla var ama ne yazık günümüz de özellikle çocuklar hiç bir bedele ortak edilmiyor..çok başarılı bir yazı

    YanıtlaSil
  21. Bedelini ödemeden o imkanı tüketmek insanı hayatın her alanında nasıl da hızlı bozuyor.. Çalışmadan kısa yoldan zengin olma isteği gibi.. Ailenin bütün imkanlarını kullanıp, bedele gelince ortada yok.. Kaleminize sağlık, çok samimi bir yazı 🌸

    YanıtlaSil
  22. Mehtap S.9/05/2024

    Bireyselliğin çokça arttığı günümüzde,ihtiyaç gören bir konuya parmak basılmış:)

    YanıtlaSil
  23. e.sena9/05/2024

    başlık gibi içerikte çarpıcıydı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...