Ana içeriğe atla

MUTLU MUSUN?

 


Güneş ışığı gözlerini kamaştırıyordu. “Kış günü bu ne güneş?” Zaten hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Gerçi o güneş olmasa çocukları parka getiremeyecekti. Ama yine de kış günü bu kadar güneşten rahatsız olmuştu.

 Zaten bu ara pek bir şey yolunda gitmiyordu. 

Elif, evleneli 7 yıl olmuştu. 7 yıla iki çocuk bir de bu sene işi sığdırmıştı. Bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Mesleği gereği eğitim onun işiydi. O yüzden çocukların eğitimi ile ilgili zorlanacağını pek düşünmemişti. Kendisini de sürekli geliştirmeye çalışıyordu. Eski, yeni hangi kaynak varsa onları okuyor, elinden geleni yapıyordu. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. 

Zaten bu ara pek bir şey yolunda gitmiyordu. 

Cumartesi günü evde olunca yapılması gereken bir sürü iş vardı. Ancak çocuklar akülü arabalarını sürmek istedikleri için onları parka götürmek zorunda kalmıştı. Kıyamıyordu onlara. Her sabah anneleriyle beraber evden çıkıp, onunla beraber giriyorlardı eve. Biri beş, biri de üç yaşındaydı. “onların da bu kadarına hakkı var” diye düşündü. Ama akülü arabayı sürmek dışında her şeyi yapmışlardı. Kaydırağın üstünden aşağı sarkmak, salıncaklara tersten binmeye çalışmak, satılan her şeyi istemek… “Düştüler mi düşecekler mi, evde de o kadar iş bekliyor” düşünceleri arasında iyice bunaldı. Birden bağırdı çocuklara :

- Hadi artık gidiyoruz, zaten arabada sürmüyorsunuz. 

Çocuklar ne olduğunu anlayamadılar. Ama dediğini de yapmadılar. Zaten onlara kızar kızmaz pişman olmuştu yaptığına. Hemen az önce hayır dediği pamuk şekerini aldı ve ellerine verdi. Gözlerinin içine bakıp özür diledi. Neden birden bağırdığını onlara anlatmaya çalıştı. İş yerinde ne kadar yorulduğunu, para kazanmak için ne kadar uğraştığını, babaları hafta sonu da çalıştığı için bütün işin ona kaldığını, evde de yapacak işleri olduğunu… Büyük oğlu Selim dinledi, dil çıkarıp tekrar kaydırağın üstündeki demirlerden sarkmaya koştu. Küçük oğlu Cemil yüzüne bile bakmadı. Artık küsmüştü. Sadece annesine bağırıyordu.

 Zaten bu ara pek bir şey yolunda gitmiyordu

Elif içinden kızdı çocuklara. “O kadar işim olduğu halde getirdim, yine de yaranamadım. Zaten iyilik yaramıyor.“  Tam çocuklara tekrar kızacaktı ki çok eskiden tanıdığı bir arkadaşını gördü parkın girişinde. Onun da yanında çocukları vardı. Hemen hemen kendi çocuklarıyla yaşıt bir kız, bir oğlan. Arkadaşı, Elif'i görmemişti.

Parkın diğer tarafında çocuklar oynamaya başladılar. Büyük olan kaydıraktan kayıyor, bir de küçük kardeşine yardım ediyordu. Elif'in çocukları olsa çoktan ya bir şeyler istemeye başlamış ya da “sıkıldık artık gidelim “demiş olurlardı. Çok da görünmeden arkadaşının çocuklarını izlemeye başladı. Yanlarında ne bisiklet vardı, ne akülü araba. Küçük kızın elinde bir küçük poşet vardı. Yerden taş ve yaprak toplayıp içine koyuyordu. Her bulduğunu koşup annesine gösterip bir şeyler anlatıyordu. Öyle hayranlıkla bakıyordu ki taşlara, yapraklara… Onun baktığını gören gidip bakmak isterdi. Abisi hem arada kardeşine bakıyor, onun başını okşuyor, hem de başka çocukların yanına gidip “Arkadaş olalım mı? Ebelemece oynayalım mı?” diye soruyordu. “İşte çocuk bu!” dedi Elif. Sonra kendi çocuklarına baktı tekrar. Büyük oğlu Selim bu kez de duvarın üzerine çıkmaya çalışıyordu. Annesinin baktığını görünce “Çıkabilirim, ben büyüdüm artık” deyip yine dil çıkardı. Küçük oğlu Cemil ise hala annesinin montunu çekiştirerek ağlıyordu. Neden ağlıyorsun dediğinde “Pamuk şeker istemiyorum, simit istiyorum, dondurma istiyorum.” diyordu.

Zaten bu ara pek bir şey yolunda gitmiyordu

Hayal kırıklığına uğramıştı Elif. Demek ki ben yapamadım, çocuklarımı güzel büyütemedim diye düşündü. Bir taraftan arkadaşın yanına gidip konuşmak istiyordu. Bir taraftan zor geliyordu. Sonra düşündü. “Gözden kaçırdığım bir şeyler olmalı.” Gidip arkadaşına selam verdi. Biraz eskilerden konuştular. Bu arada onun çocuklarından biri gelip pamuk şeker istediğini söyledi. Elif'in arkadaşı Gamze:

 - “Şimdi pamuk şeker almayacağız. Eğer istersen yanımda bir elma var sana onu verebilirim.” dedi. Bunu o kadar yumuşak ve net bir şekilde söylemişti ki kızı hemen elmayı aldı;

-  “Ben zaten elmayı çok severim.” deyip gitti. 

Elif inanamadı. Arkadaşına: 

- Bu nasıl oluyor ben böyle bir şey söylemiş olsam çoktan ağlamıştı benimki. Hatta aldığım halde ağlıyor şu an görüyorsun. Bir de senin için nasıl rahat ediyor? Onun canı istedi ve sen yedirmiyorsun. Ben hiç kıyamıyorum istediklerini alsınlar, canların istediğini yesinler istiyorum. 

Arkadaşı gülümsedi ve

- Hiç kimseyi istediği şeylere ulaşmak mutlu etmez ki. Biz seninle lisede ne hayaller kuruyorduk? Arabamız olsa, mesleğimizi yapmaya başlamış olsak, elimizde maaşımız olsa, istediğimiz yerlere gitmiş olsak, bizi seven bir insan olsa…. Olsa da olsa. Bunlardan çoğu oldu. Görüyorum ki senin de olmuş. Mutlu musun? 


Elif düşündü mutlu değildi. Mutlu olmadığı için bu haldeydi aslında. Ama “mutlu değilim” diyemedi. 

- Ben onların akılları; alamadıkları oyuncakta, yiyemedikleri yemekte kalsın istemiyorum. Çok yorulmama rağmen her dediklerini yapıyorum. Ama mutlu değiller. Hep başka şeyler istiyorlar. Senin çocukların taşla yaprakla oynuyor.

 

- İnsan emek verdiği şeyi seviyor. Biz de en çok emek verdiğimiz çocuklarımızı her şeye, tüm yorgunluğumuza rağmen sevmiyor muyuz? Çocuklar da öyle. Kendi yaptıkları kurabiye, yıkadıkları elma, pamuk şekerden lezzetli geliyor. Bahçeden topladıkları yapraklar, konuşan - ağlayan bebekten daha çok ilgisini çekiyor. 

Elif arkadaşını hayretle dinledi. Haklıydı, üstelik bunu düşünmek bu kadar zor da değildi. Nasıl görememişti imkanların çocuklarını yetiştirmek, mutlu etmek yerine şımarttığını? 

Gamze ile karşılaşması tesadüf olamazdı. Belli öğrenmesi gereken çok şey vardı. Gamze ile sonraki görüşmeyi ayarlayıp vedalaştılar. 

Elif eve dönerken güneş gözlerini eskisi kadar kamaştırmıyordu. Çocuklarına tekrar baktı. Şimdiye kadar fark etmediği bir şeyi fark etmişti. Artık bir şeyler yoluna girebilirdi… 

Yorumlar

  1. Adsız2/23/2024

    Tesadüfün olmadığı her şeyin bizim yapıp ettiklerimizin sonucunda olduğunu ve bunu bilerek karşılaştığımız durumlara en doğru tepkiyi verebilmek ümidiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız2/24/2024

      Kaleminize sağlık güzel bir yazı olmuş

      Sil
  2. Vererek mutlu edeceğimizi sandığımız çocuklar aldıkları hiç bir şeyle mutlu olmuyorlar bir süre sonra... Elinize emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Birgün2/23/2024

    İstediği şeylere kolay ulaşmak hiç kimseyi mutlu etmez..

    YanıtlaSil
  4. Tuğba G.2/23/2024

    Günümüz anne ve çocukların durumu çok güzel anlatılmış elinize sağlık…

    YanıtlaSil
  5. Adsız2/23/2024

    Ne güzel bir konu olmuş .🍀 elinize sağlık. Tekrar tekrar okunacak bir yazı. Ve doğru bilip yaptıklarımızın, bizi başka bir sonuca

    YanıtlaSil
  6. Adsız2/23/2024

    Çok güzel bir konu olmuş. Elinize sağlık, 🍀👍 doğru olduğunu zannedip Yaptığımız davranışlar ve sonuçta yaşadığımız mutsuzluk , doğru davranışın ne olduğunu öğrenme k durumunda da uygulamak için niyet , etmek çok kıymetli olmalı değil mi? Bize düşen Yanlış davranışı tekrar etmemekte gayret .Elif’te bunu değerlendirir inş

    YanıtlaSil
  7. E.sena2/23/2024

    Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  8. Adsız2/23/2024

    Hiç kimseyi daha fazlasını vererek mutlu edemezsin … çok güzel bir yazı olmuş ..Teşekkürler 👭🏼

    YanıtlaSil
  9. Adsız2/23/2024

    Kıyamadıklarımız aslında gözden çıkardıklarımızın ta kendisi olabiliyor. 🌷

    YanıtlaSil
  10. Adsız2/23/2024

    Demek ki imkanlar insanı mutlu etmeye yetmiyor. İnsanı duyduğu “Hayır” lar olgunlaştırıyor, marifetlendiriyor. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
  11. Burcu A.2/23/2024

    Hiçbir şey zor değildir. İnsan sadece nasıl yapacağını bilsin yeter.

    YanıtlaSil
  12. Ayşe Nur Varlı2/23/2024

    Ne kadar az imkân, o kadar mutluluk, o kadar sürekli mutluluk 🌸

    YanıtlaSil
  13. Neslihan2/23/2024

    Anne baba olarak belki de en çok zorlandığımız yerler çocuklarımızın isteklerine nerede hayır diyeceğimizi bilmek...

    YanıtlaSil
  14. Adsız2/23/2024

    İmkanlar sadece çocuklarımızı mı şımarık yapıyor. Bizim de imkanlarımız arttıkça doyma becerimiz azalmıyor mu? Bir miktar eksiklik insanı hayatta diri tutuyor. Elinize sağlık çok akıcı anlatılmış;))

    YanıtlaSil
  15. Semiha2/23/2024

    Daha fazla imkan daha fazla mutluluk değilmiş demekki taş toprakla oynayıp bununla o çocuklar mutlu olduğunda anne baba da o kadar mutlu oluyor sadelik mutluluk getiriyordu oysa kaleminize sağlık kendimizi okuduk yaşadık sanki 🙏🏼

    YanıtlaSil
  16. Çok beğendim... Çok detay ve öykünün gerçeklik örgüsü cok guzel...

    YanıtlaSil
  17. Mükü2/23/2024

    İnsan bazen bildiği ve unuttuğu şeyleri hatırlaması ne iyi geliyor.

    YanıtlaSil
  18. Adsız2/23/2024

    Bu gün gün boyu bu soruyu sordum kendime 'mutlu muyum?' diye. ve karşıma bu yazının çıkması... tesadüf olmasa gerek :)

    YanıtlaSil
  19. Mutluluk nedir zevk nedir keyif nedir haz nedir bunların epistemolojilerini yapan ve gerçekliği ortaya koyan deneyimsel tasarım öğretisine Çok teşekkür ederim. Neden biliyor musunuz : çünkü ben artık mutluyum.

    YanıtlaSil
  20. Sorsak herkes mutlu ama kimsede gerçek bir mutluluk ifadesi davranışı göremiyoruz. Gerçekten mutluluk nedir acaba?

    YanıtlaSil
  21. Adsız2/24/2024

    Hayriye Akgül
    Emeklerinize sağlık doyum zihinde başlar insan kendisi emek verdiği zaman bedel ödediği zaman mutlu olur

    YanıtlaSil
  22. Mehtap2/24/2024

    İnsanı yetiştirmede gerçeklikten ne kadar da uzaklaşıldığı,ebeyevynlikte max bilinçli olmaya çalışırken,işin gerçeğine ne kadar da uzak kalındığı bir dönemde,ihtiyaç gören bir yazı

    YanıtlaSil
  23. Adsız2/24/2024

    Çok ihtiyacım vardı bu yazıya

    YanıtlaSil
  24. Çok güzel. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  25. Tuba S.2/28/2024

    İnsana imkan sunarak asla mutlu edemiyoruz ama sanki tam tersi olursa, hayat yolunda gider 🙂

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...