Ana içeriğe atla

AYLİN'İN ARABA SEVDASI; İSTEK Mİ? İHTİYAÇ MI?

Aylin, o sabah güneş odasının perdesinin arasından  içeri sızarken uyandı.  Kararını çoktan vermişti. Yıllardır hayalini kurduğu arabayı artık alacaktı. Vişne kırmızısı, yerden biraz yüksek, konforlu bir araba… Onu düşündükçe yüzüne bir gülümseme yayılıyor, içi umutla doluyordu.

Kendi arabası olursa sabah işe giderken servise yetişme telaşı olmayacak, toplu taşımanın kalabalığı geride kalacaktı. Akşam arkadaşlarıyla buluştuğunda kimseye minnet etmeden istediği yere gidebilecekti. Ona göre araba özgürlüğün kapısını sonuna kadar açacak bir anahtardı.

Fakat ortada önemli bir sorun vardı. Bu araba, Aylin’in maaşının çok üstündeydi; hayalini süsleyen aracın yanına bile yaklaşamıyordu. İş hayatına başlayalı henüz iki yıl olmuştu ve iş güvencesi bile yoktu. Ailesinden destek alması da mümkün değildi.

Ama hayalleri büyüktü ve çözümü birilerine borçlanmakta görüyordu. Aylin’e göre bu küçük bir riskti; yeter ki o kırmızı hayallerine kavuşabilsin. 

Gerçeklerle Yüzleşmek

Aylin kararını babasına açtığında ortalığı bir sessizlik kapladı. Babası, sakin ama kararlı bir şekilde ona şunu hatırlattı.

“Kızım, iyi düşündün mü? Maaşının çok üstünde bir arabadan bahsediyorsun. Krediyle alırsan borçlanır, kendine eziyet etmiş olursun. Araba almak sadece satın almakla bitmez. Yakıtı, bakımı, sigortası, muayenesi derken masrafı bitmez. Borcunu öderken bu masraflara nasıl yetişeceksin? Bizim durumumuz belli, sana destek olamayız. Gelirin buna yetmezse özgür olacağım derken borç batağına batarsın

Bak, biz yıllarca çalıştık annenle, hâlâ kapıdaki emektarı kullanıyoruz. Çünkü insan ister,  bu isteklerin sonu gelmez. İçimizde hep daha fazlasını isteyen bir çocuk vardır. Eğer o çocuğu terbiye etmezsek bizi yönetmeye başlar. Araban olsun tabii ama hak ettiğin zamanda, hak ettiğin seviyede olsun. Sen de o zamana kadar gerektiğinde bizim emektarı kullanabilirsin.”

“Amannn baba, o araba çok eski…”

Zor Ama Doğru Karar

Bir süre düşündü; babasının sözleri kulağında yankılanıyordu. Sonra Aylin, babasının söylediklerini dikkate aldı. Hayalleri büyük olsa da gerçekler karşısında kararını değiştirmek zorundaydı. Başta “çok eski” diyerek küçümsediği babasının arabasını kullanmaya başladı. İşe giderken, alışverişte ve küçük yolculuklarda bu araba aslında fazlasıyla işini görüyordu.

Zamanla fark etti ki mesele arabanın modeli ya da rengi değil; asıl mesele, ihtiyacı karşılayıp karşılamamasıydı. Tatil planları,  pahalı akşam yemekleri,  gösteriş için yapılan masraflar yerini   aileyle geçirilen keyifli zamanlara ve dostlarla edilen sohbetlere bıraktı. Daha az masraf, daha çok huzur vardı artık hayatında.

İstek ve İhtiyaç Arasındaki İnce Çizgi

İşte Aylin burada önemli bir şeyi fark etti: İstek ve ihtiyaç farklı şeylerdi ve bu fark çoğu zaman hayatımızı şekillendirirdi. Eğer bunu ayırt etmezsek, mutsuzluk ve hayal kırıklığı kaçınılmaz olurdu. İnsan araba almak için doğru zamanı beklemeliydi. Aylin de kendi hayatında bu farkı keşfetmişti.

 Bir gün Aylin, babasının yanına oturup tüm içtenliğiyle:

 “Baba, o gün söylediklerin beni çok düşündürdü. Eğer seni dinlemeseydim, belki de yıllarca borç ödeyip mutsuz olacaktım. Şimdi anlıyorum ki asıl özgürlük, borçsuz yaşamakmış. Bana sadece araba konusunda değil, hayat konusunda da ders verdin. Teşekkür ederim.” dedi.

Babası ise hafif tebessüm edip sakin bir sesle:

 “Kızım, insanın en büyük zenginliği elindekilerin kıymetini bilmesidir. İnsanın istekleri hiç bitmez ama gerçek ihtiyaçlarını anlarlarsa mutluluğu bulurlar.” diye cevap verdi.

O anda Aylin, babasının sözlerinin bir ömür boyu ona rehber olacağını fark etti.

Peki sence mutluluk, sürekli daha fazlasını istemekte mi gizli, yoksa elimizdekilerin değerini bilmekte mi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...

İLİŞKİLER KONUŞARAK NEDEN DÜZELMEZ?

  Yatağını topladı, Açtığı pencerenin perdesini düzeltti. Geceden ütülemiş olduğu giysileri dolaplara yerleştirmeye başlamıştı ki yine bitişik daireden sesler yükselmeye başladı. Duymamak için odayı terk etmek istedi ama elindeki işi de yarım bırakmak istemedi Canan. Yetişmesi gereken semineri vardı ve zaten yine bu odada hazırlanmak zorundaydı. Oturdukları dairenin yatak odası komşusunun geniş bir yaşam alanına sahip olan mutfağı ile bitişikti. Henüz iki buçuk yıl olmuştu bu apartmana taşınalı ve bu sesler artık ona hiç yabancı gelmemeye başlamıştı.  “Bu yine iyi halleri… Ah ah hiçbir tartışmadan sonuç çıkmaz diye anlatıyorum seminerlerde ama şu şahit olduğum şeylere bak. Şahit deyince de ben neden şahit oldum acaba bu duruma? Bir işaret midir? Gerçekten de düşünen insan için irdelenecek ne çok şey var.’’ diye geçirdi içinden.   İlk taşındıklarında gecesi gündüzü belli olmayan bir erkek sesi ile aniden uyanıyordu. Sürekli çocuklarına seslenen, zaman zaman ağır küfür...