Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KADİR KIYMET BİLMEK

Ey insan; Bir ömür değer verdiklerin, Bir ömürde değer beklediklerin, "Kıymetlimdir" dediklerin, Ama aklına bile getiremediklerin, Hiç hatırlamadıkların… Ey insan; Değer verir, değer beklersin. Kendi içinde kıymet biçer, Ve yine kendince kıymetli hissedersin. "Hiç mi kıymetim yok?" derken, aslında "Ben kıymetliyim!" demek istersin. "Ben sana çok değer verdim!" derken, kendine ne kadar değer biçtiğini söylersin. Kendinden ne kadar haberdarsın? Yazık ki; Değer akıttıklarından hep bir karşılık beklersin… Bulamadığında ise değersiz hisseder, şüpheye düşersin.   Oysa… Yüceler yücesinden… Sana verilmiş yüce bir değer var. Seni muhatap almış, en değerlisi yapmış. Ve bu değer bir ömürle sınırlı değil. Çünkü ömrü veren de alan da O. Değer vermesi, senin de değerlenmen içindir. Çünkü O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yok. O, kalplerdeki halis niyetlerden haberdar olandır. Niyetlere göre değerleri yerleştiren, her şeye gücü yeten ve kadri yüce olan da O’dur. İstem...

İNSANIN KENDİNE YOLCULUĞU

  Uzun zamandır kar yağmamıştı. Ne de çok severdi karı. Bazıları; karı evde izlemeyi severken, bazıları da kar yağdığında yerinde duramaz, karla adeta yüzer. Ece   kar yağdığı gibi dışarı çıkanlardandı. “Hayatı, hayatın içinde yaşamalı insan.” derdi. 40 yaşlarına merdiven dayayan Ece, artık biraz yorgun ve düşünceliydi. Bir on-onbeş yıl öncesini düşünerek; “Ne de hızlı yaşamışım.” dedi. Bugün yağan kar, Ece’ yi o günlere götürmüştü. “37 yaşındayım ama sanki 50 gibi hissediyorum.” dedi. Bir ofiste   yönetici olarak çalışan Ece, işini oldukça seviyordu. Yedi yıldır aynı firmadaydı. İşinde titiz ve detaycıydı. Çoğu zaman söylediği cümle; “Bu iş yeri bensiz   batar.” dı. Ece çalışanlarına karşı kaba davranırdı ancak bu davranışlarının hiç farkında değildi. Yanına gelen asistanlar onunla çok uzun zaman çalışamazlardı. Departmana   gelen çoğu çalışan, ilk üç ay içinde ayrılmak isterdi. Ona göre onlar beceriksizdi. Verdiği işleri kendisi de mutlaka kontrol etm...

İki Kız Kardeş

  Sevil o gün uyandı ve ilk iş aceleyle annesinin asmış olduğu odasındaki büyük duvar saatine baktı. Saat sabah altıydı. Güneş doğmamış, odasının perdesinden daha ışık girmemişti, belli ki sabah olmamıştı. Yapması gerekenleri düşünerek kendi kendine işlerini sayıyor, bir yandan da yatağını kapatıyordu. Evi temizledi, kahvaltıyı kurdu ve okul için kardeşini uyandırdı. Önce kardeşini okula bırakacak sonra da kendi okula yetişecekti. Sevil doktor olmak istiyordu ama ailesi “Başkalarının hastalığıyla mı uğraşacaksın? Hem yıllarca okuyacaksın. Diş hekimliği tam sana göre bir meslek. Rahat edersin.” diyordu. Ama Sevil’in hayali doktor olmaktı, puanı da epey yüksekti. İstanbul’da bir devlet okulunda okuyabilmek için çok çalışmalıydı. Aklında bu düşüncelerle okulun yolunu tuttu. Sevil bir yandan da kardeşini düşünüyordu. Küçük kardeşi Figen okuldan çok rahatsızdı ve her sabah gitmemek için karnının ağrıdığını, hasta olduğunu söylüyordu. Öğlenleri de okul revirinden annesine telefon açı...

BU SEFER SON..

  Yusuf ailenin özlemle beklediği ilk çocuğuydu. Evlendiklerinden beri en büyük hayalleri bir çocukları olmasıydı. İstedikleri sonunda olmuştu ve hamilelik haberi büyük bir mutluluk getirmiş ve sonunda ona kavuşmuşlardı. Ailesi onu şefkatle seviyor her şeyden sakınıyordu. Onu o kadar çok seviyorlardı ki bir dediği iki olmuyordu. Esmer teni, kıvır kıvır saçları, her zaman gülen yüzüyle, uzun zaman sonra aileye gelen Yusuf herkesin neşe kaynağı olmuştu. Gözleri ışıl ışıldı. Hiç yerinde durmayan, oradan oraya koşan bir ateş parçasıydı. Her seferinde isteklerini yerine getirmenin, onları bir şekilde ikna etmeni yolunu buluyordu. Her şeyi konuşarak halledebileceğine inanıyordu.   Konuşarak halledebiliriz… Günler, aylar, yıllar hızlıca geçiyor ve Yusuf büyüyordu. Arkadaşlarıyla dışarıda, parkta oynarken tartışma yaşasa da onlara da konuşarak hallederiz tartışmaya gerek yok diyordu. Ya da ortamdan uzaklaşmayı tercih ediyordu. Ailesinin her şeyden sakındığı biricik oğulları okula ba...