Ana içeriğe atla

Hayata Soru Sor

Aslı üniversitede okumak için İstanbul’a geldiğinde, ailesinin sıcak yuvasından çıkıp tek başına yaşamaya alışması gerektiğini biliyordu. Geldiği yer küçük bir kasabaydı.  Doğayla bütünleşmiş bir yaşamı vardı. Şehrin gri rengi, upuzun binaları ve trafiğin karmaşıklığına alışmaya çalışıyordu. Egzoz kokusunu her aldığında doğanın, ağaçların kokusunu özlemle hatırlıyordu.


Önünde uzanan insan dolu yola bakarken “Buna zamanla alışacağım.” dedi kendi kendine. Büyük şehir başlarda başını döndürüyordu. Her şey ona birbiri ile aynı görünüyordu. Gittiği yerlerde kayboluyordu fakat kayboldukça etrafı daha iyi tanıma fırsatı bulmuştu.  


Sadece şehir değil insanlar da yabancıydı onun için. Kimsenin kimseye selam vermediğini görünce çok yadırgamıştı. Geldiği yerde insanlar birbirini tanımasalar bile selamlaşırlardı. Şehirde hayat hızlıydı. İnsanlar telaş içinde sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyorlardı.


Aslı’nın meraklı, araştırmayı seven bir yapısı vardı. Okulun kütüphanesinde çalışmayı severdi. Bir gün yine araştırma için kütüphaneye gittiğinde masada duran kitaplardan biri ilgisini çekti. 


Kitabın sahibine dönüp “Merhaba, kitabını inceleyebilir miyim? Bu arada adım Aslı.” dedi.  Aslı’nın yüzüne “Merhaba, benim adım da Sena, tabi ki bakabilirsin.” cevabıyla bir tebessüm yerleşti. 


Kitabı büyük bir hevesle inceledi, arka kapağını okudu. Gözüne takılanları önce zihnine, sonra küçük notlara yazdı. Teşekkür edip kitabı vermek üzereyken Sena “Kitap ilgini çekti değil mi? Bana da ablam hediye etti. Fırsat buldukça okuyorum, bundan dolayı yanımdan ayırmıyorum. İnsanı düşündürüyor olmasını seviyorum. Ne zaman kendimi şikâyet ederken ya da etmek üzere bulursam soru soruyorum. Şikâyetin insanın problemini çözmesinde engel, soru sormanın da kapıyı açan anahtar olduğunu okumuştum. Bunu okuyana kadar şikâyet ile zihnin çalışma sistemi dair bir fikrim yoktu.” diye büyülenmişçesine anlatmaya başladı.  Aslı’nın bu samimi anlatımını dinlerken kalbi ısınmıştı. Sena’yı pür dikkat dinliyordu. Sena Aslı’nın ilgiyle dinlediğini görünce, “Bu kadar beğendiysen sende kalsın. Ne dersin?” diye kitabı uzattı. Aslı böyle bir teklifi beklemediği için şaşkınlıkla ve sevinçle kitabı aldı. Bu hediyeleşmenin ardından birbirlerine telefon numaralarını verdiler. Böylelikle yeni bir arkadaşlığa doğru adım atarken belki de gelecekte oluşacak iyi bir dostluğun da temelini attılar.

 

Aslı Sena’dan ayrıldıktan sonra kendi çalışmasına konsantre olmuştu. Aldığı projeyi tamamlamak için canla başla çalışıyordu ancak biraz zorlanmıştı. Kafasını kaldırıp saate baktığında iki saat geçtiğini gördü. Çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Eve giderken minibüse binmek yerine biraz yürüyüş yapmak istedi. Yürürken “Hayata soru sor.” cümlesi aklına düştü. Sena’nın söylediği bu söz onu çok etkilemişti. Bir yandan da diğer anlattıkları, kitaptan aldığı notlar zihnine hücum ediyordu. Birden bu proje için neden bunu yapmadığını düşünüp sorular sormaya başladı.  Kendisine hem soru soruyor hem düşünüyor hem de yürüyordu. Hava almak, yürümek iyi gelmişti, canlandığını hissediyordu.


Aslı güzel bir günün sonunda nihayet eve varmıştı. Yemeğini yiyip sonra da bir çay ile kitabını okurken telefonu çaldı. Arayan arkadaşı Zerrin idi. Hafta sonu görüşmek için sözleştiler.


İki arkadaş sohbet ederken Aslı projesinin zorluğundan bahsetti. Bu sırada Zerrin’in aklına okuldaki arkadaşı geldi. O Aslı’ya yardım edebilirdi. Aslı telefonu kapatırken çok mutluydu. Çayından bir yudum alırken zihninden kitaptaki cümle geçiyordu. Hayata soru sor…


Bazen bir cümle, bazen bir söz insanın hayatında yeni kapılar açabiliyor diye düşündü. Bu kitapta onda yeni düşüncelerin gelişmesini sağlamıştı. Çalışma masasında bulunan lambasını yaktı. Zihninde yanan ampul gibi parlıyordu. Gülümseyerek çekmeceden defterini çıkarıp masanın üzerine koydu ve sandalyesine oturdu. Bundan sonra merak ettiklerini, üzerinde düşündüklerini yazmaya karar verdi.  Önünde kocaman gibi gözüken ama çok çabuk geçebilen bir hayat vardı. Etrafından duyduğu “Hayat göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Gençliğinizin değerini bilin.” sözleri aklına geldi. Peki ben hayattan ne istiyorum ya da istemediklerim neler, diye düşündü.

 

Her şey bir soruyla başlar. 

İnsan ya bunu nasıl çözerim diye ya da ben bunu yapamam diye bakar hayata. Doğru soruları sormak doğru yerden bakmak insanı ilerletirken şikâyet ve kaçmaya çalışmak tıpkı yola düşen ağacın o yolda gitmemize engel olması gibi olur. 

 

Deneyimsel Öğreti der ki, zihin soru cevap çalışır. Soru varsa cevapta vardır.

Bazen o sorunun cevabı bir insanda, bir kitapta ya da yolda giderken bir afişte bulabilirsin. 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Adsız1/12/2024

    Soru varsa cevap vardır...çok stratejik

    YanıtlaSil
  2. Adsız1/12/2024

    Yeter ki doğru soruları sorabilelim. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Adsız1/12/2024

    Soru varsa cevap da var :) doğru sorular soralım dilerim

    YanıtlaSil
  4. Soruyu yanlış sorduğumuz da oluyor mu ? Diye bir soru geldi onun cevabı satır aralarında buldum..Aklıma peygamber efendimiz ile Cebrail aleyhisselam arasında ki konuşma geldi (ilk ayetler indiği zaman) ne zaman ki peygaberimiz soruyu değiştirdi cevap geldi. Ben yapamam değil zaten her başarım Allah'ın yardımı ile değil miydi? Bu problemi çözmek için nasıl sebep oluşturabilirim diye başlarız işe sonuç zaten Allah'ın yardımı ile geliyor. Bereketle geliyor.. kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız1/12/2024

      Doğru sebepler için doğru sorularımız olsun inşALLAH...

      Sil
  5. Adsız1/12/2024

    Doğru zamanda doğru yerde doğru soruyu sormak önemli. ....

    YanıtlaSil
  6. Adsız1/13/2024

    Soru sormak ayıp bir şey gibi gösterildi , sorgusuz sualsiz kabul edilmesi gerektiği öğretildi. Ama soru soranlar cevapları buldular. Akledenler de onlar oldular...Kaleminize sağlık👏

    YanıtlaSil
  7. Adsız1/13/2024

    Peki ben hayattan ne istiyorum ya da neler istemiyorum? İnsanın yönünü bulmasını sağlayan çok kıymetli bir soru.

    YanıtlaSil
  8. Demek ki cevap soruda gizli. Doğru sorular bizi aradığımız cevaplara götürebilir.

    YanıtlaSil
  9. Adsız1/16/2024

    Soru soran üstündür...

    YanıtlaSil
  10. Sevizer1/16/2024

    Soru sormak o aradığın cevabın kilit anahtarı. O kilidi açtığımızda problemimizin cevabını duymak için bize hak doğmuş oluyor. Soru varsa merak var, açlık var. Çok güzel bir konuya değinilmiş. Kaleminize sağlık🌹

    YanıtlaSil
  11. Adsız1/17/2024

    Güzel anlatıldı teşekkürler ederim. Doğru soruyu doğru zamanda doğru yerde sormak önemli.....

    YanıtlaSil
  12. Adsız1/17/2024

    Şikayet ederek bir yere varamayız. Önce doğru faydalı yolda mı gidiyoruz buna bakarak sorgulayarak ilerleyebiliriz. Başarılı ve faydalı olmak için daima kendimize de sorular sormalıyız.

    YanıtlaSil
  13. Adsız1/17/2024

    Sorun gerçek bir sorunsa çözümü de vardır. O yüzden soru sormak öğrenmek ve çözmek gerekir. Şikayet ancak sorunu büyütür ve cevapsız bırakır.

    YanıtlaSil
  14. Adsız1/18/2024

    Bir soru ne kadarda önemli…

    YanıtlaSil
  15. Birgül2/01/2024

    Ya şikayet eder, olduğun yerde kalırsın ya da soru sorar, kilidi açarsın.

    YanıtlaSil
  16. Adsız2/05/2024

    Her şey bir soruyla başlar. ... gercekten.. Insan nasılda dusunemıyor SORUSUZ kalınca :)

    YanıtlaSil
  17. Adsız2/06/2024

    Hayata gerçek sorular sorduğumuzda hayat onları gerçekle cevaplıyor. Sahte soruların ise şikayetten farkı yok...

    YanıtlaSil
  18. Mehtap2/06/2024

    Soruyu soran merak edendir. Merak nerdeyse konsantrasyon orada ve öğrenmede orada olur. Öğrenme ve merak, günümüzde ne kadarda yitirdiğimiz özellikler. Yazınızla soru sorma ve merak etmeyi canlandırdınız.

    YanıtlaSil
  19. Hayat hep sorulara cevap vermekle geçtiği için soru sormaya ve cevaplamaya alışkın olmak gerekli gerçekten de. Elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  20. Adsız2/06/2024

    "Hayata soru sor ". Harika ☺️Bazen cevabı direkt şahıslardan , kitaplardan bekliyoruz sanırım.O yüzden mi tıkanıp kalıyor şikayet ediyoruz?! Tabiatı, rastlantıları ,insan davranışlarını da doğru okuyup gözlemlemeliyiz sanırım.
    Şikayet uzaklaşmak için güzel bir pencere oldu . Teşekkürler.Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  21. Adsız2/16/2024

    Soru yoksa cevapta yok.ustalastirdigimiz yanlışlar.soru sorulmadan cevap vermek...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadakat mi? Açık İlişki mi?

  Hiçbir şey açıkta ve açık bırakılmamışken, Bir badem tanesi üzerinde kaç kat var onu koruyan biliyor musun? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Minik bir badem tanesi yedi kat ile sarılmış, neden acaba? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Bezelyeler bir salkım içerisinde ve üzeri yedi kat fermuarla kapatılmış şekilde büyüyor, Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, İnsan vücudu baştan sona deri ile kaplı, gözlerinde kapakları var… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Tüm ağaçların kökleri saklı ve tüm gövdeler kabuklar ile kapanmış… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Portakal yemişsindir, meyveye ulaşana kadar kaç katmandan geçtin, değil mi? Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Ne tesadüf ki Mandalina da öyle, limon da hatta şimdi aklına düşen diğerleri de… Belki de ihtiyacın biraz düşünmek, Her şey böyle olunca, insan da çoğu şeyi öyle yapmış, belki bilerek belki bilmeyerek… Kitap yapar ona kapak ekler, defter yapar kapak ekler, bir şey üretir onu bir kutuya...

MEMNUN OLMAYAN EVLATLAR

Kızını uyandırmaya çalışıyordu Ayşe. Her sabah aynı şeyler yaşanıyordu. Uyanmakta zorlanıyor, okula gitmek istemiyordu. Hayatı bile annesinin zoruyla yaşıyor gibi bir hali vardı. Annesi, yokuş yukarı, bozuk bir arabayı ittiriyormuş gibi hissediyordu. Çünkü kızı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Adeta yaşama sevincini kaybetmişti.   Üniversite sınavlarında, istediği bölüme puanı yetmeyince, ailesi hemen imdadına koşup, “Sana okul mu yok yavrum? ” diyerek, özel bir okula yazdırmışlardı. Evlatlarını mutlu edebilmek için tüm imkânlarını seferber etmişlerdi. Hayatta isteyip de sahip olamadığı hiçbir şey yoktu. Çocukluğundan beri, ne istese, ikiletmeden yerine getirilmişti. Ama bir türlü Zehra’yı memnun edememişlerdi.   Her olayın içinde mutlaka şikâyet edecek bir şey bulabilmesi, annesini hayrete düşürüyordu. Zehra şikâyet ettikçe, ailesi, miktarları arttırıyor, “Neyi eksik yaptık acaba?” diyerek dertlere düşüyordu. Buldukları çözümse sürekli imkânları arttırmak oluyordu. Böyle ...

İNSAN KENDİNE AYNA TUTARMIŞ MEĞER

  Bir yandan hazırlanıyor bir yandan da söyleniyordu. “Dönem bitmeden hoca mı değişirmiş canım?” dedi öfkeyle. Küçücük çocuk bunlar zaten okula zor uyum sağladılar. Bir de şimdi yeni öğretmene alışmaya çalışacaklar. Ama çaresiz durumu kabul etti. Gidip görelim bakalım yeni öğretmeni belki eskisinden iyidir. Ama ne demişler? “Gelen gideni aratır.” Kafasında deli sorular ile okulun yolunu tuttu.   Bu yıl üçüncü sınıfa geçmişti Melek. Annesinin bütün planları ona göre yapılırdı. Her şey onun etrafında dönerdi. Kıymetlisiydi tüm ailenin. Bir dediği iki edilmezdi.    Yazın sıcak oluyor diye salonun ortasına şişme havuz bile kurmuştu annesi. “Yeter ki o mutlu olsun” derdi. Tırnağına taş değse yeri göğü inletirdi. Sınıfa girer girmez yeni gelen öğretmene kendisini tanıttı. Gayet sevimli güler yüzlü tavırları vardı. Fakat kısa zamanda öğretmen hanım gerçeği anlamıştı. Güler yüzün arkasındaki niyeti, evdeki gibi sınıftaki hâkimiyetini kaybetmemek içindi. Annesi; Melek...