Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

NEDEN SONBAHAR?

“Yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızı camdan bakıyor… Anne koş, koş, yağmur başladı. Hadi şarkımızı söyleyelim.”  Aslı, evin üçüncü kızıydı. Hani bazılarının tekne kazıntısı diye tabir ettiği çocuk var ya işte oydu. İki buçuk yaşında olmasına rağmen, konuşması gayet anlaşılırdı. Ayrıca müzik konusunda da kulağı çok iyiydi. Annesinin öğrettiği tüm şarkıları hemen ezberler, akşam babası geldiğinde ona da söylerdi. Şarkı söylerken bir o yana, bir bu yana sallanması ve altın sarısı saçlarının lüleleriyle oynaması, babasının çok hoşuna giderdi. Bunun için işten gelir gelmez ilk işi Aslı’ya şarkı söyletmek olurdu. Dili peltekti, R harfini, Y olarak söylemesi de babasını keyiflendirir, kelimeleri anlamamazlıktan gelip, tekrar ettirirdi.  Aslı sonbaharı çok sevmişti. Yağmur yağarken camda şarkı söylemek, yolda yürürken kurumuş sarı yapraklara basıp, yaprakların hışırtısıyla çok eğlenirdi. Hatta bunu oyuna dönüştürüp, annesiyle “Yapraklara basmaca” diye bir oyun bile bulmuşlardı. Y...

ÇOK SIKILDIM!

  İş yerinde, her kahve molasında, her misafirlikte söylenenler veya her arkadaş buluşmasında; konunun geldiği yer aynıydı. “Offf, ne geçmez haftaymış, çok sıkıldım!” “Bu paraya bu kadar saat buradayım. Hayatım iyice anlamsızlaştı.” “Mutlu değilim.” “İstediğim evi ve arabayı almam da imkânsız. Tüm hayatımı buna mı harcayacağım?” “Başka bir iş yapmalıyım ama ne?” “Kolay bir yol yok mu?” “Ekonomi çok kötü.” “Hayatımı hiç böyle hayal etmemiştim.” Kulağa basit gelen şikâyetler olmasına rağmen içinden çıkılması güç sarmallardı. Takılıp kaldıklarımızdı. Hayat giderek anlamsızlaşıyor ve çalışmak, üretmek zor geliyordu insanlara, veya bunun için bir neden bulamıyorlardı. Sanki ne yapsalar her şey için çok geçti. Kimi vaktin geçtiğini söylüyordu. “Böyle gelmiş böyle gider, çok takılmamak lazım üç günlük dünya..” diyordu. Kimi sürekli bir şey yapıyor ama aslında ne yaptığını kendi de bilmiyordu. Kimi yanlış tercihlerine takılmıştı, kimileri de ne ile uğraşsa sonunu kestiremediğinden bir türl...

GERÇEKLER GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL, BİRAZ DAHA YAKINDAN BAKAR MISIN?

  Sonbahar serinliği tatlı tatlı yüzüne vururken, bu serinlikte bile yine koşuşturmaktan terlemeyi başarmıştı Emel. İş çıkışı markete uğrayıp evin eksiklerini alacaktı. Kuzenleri akşam çaya gelmek için haber vermişlerdi. Çayın yanına ikramlık bir şeyler yapmak için reyonlar arasında gezerek alacağı malzemeleri seçmeye çalışıyordu. Her zaman olduğu gibi yine çok acelesi vardı.   Sürekli kullandığı bir ürünü reyonda bulamayınca reyon görevlisine seslenerek yardım istedi. -“Beyefendi bakar mısınız? Reyonda bezelyeyi bulamıyorum da bana yardımcı olabilir misiniz?” -“Tabi efendim hemen sağ tarafınızdaki reyonda.” dedi. Emel, sağ tarafındaki reyona dönerek raflara baktı ama aradığı ürünü göremedi. Çekinerek tekrardan reyon görevlisinden yardım istedi. -“Şeeey bakar mısınız bey efendi, ben bulamadım da siz bir baksanız.” -“Hemen sağ kolunuzun tarafında. Salça kutularının yanında hanımefendi.” diyerek daha belirgin bir şekilde tarif etmişti ama Emel hâlâ göremiyordu. Bul...

PASLI ÇİVİLER, PARLAK CIVATALAR

Yahya, sabahın ilk ışıklarıyla uyanmış, bugün neler yapabileceğini düşünüyordu. Kahvaltısını yapıp, sokağa arkadaşlarının yanına çıktı. Kumral kıvırcık saçlı, güler yüzlü, meraklı bir araştırmacıydı. Hayatı, insanları gözlemleyen, düşünen, yaşıtlarından farklı bakış açıları olan bir çocuktu. Aile olmanın öneminin ve sorumluluklarının farkında olarak büyüyordu.   Mahallede yeni yapılan binaların inşaat alanları uğrak yerleriydi. Gezinirken bir yandan da hurda demirleri ve çivileri, topluyorlardı. Sonrasında bunları mahallenin bakkalına götürüyor, karşılığında şeker alıyorlardı. Birgün paslı yamuk hurdalar arasında ki düzgün olan cıvatalar dikkatini çekti ve özellikle onları toplamaya başladı. “Parlak, ışıl, ışıl, eğrilmemiş düzgün cıvatalar daha kıymetlidir. Yani daha iyi para ediyordur” diye düşünmüştü. Günün sonunda hurdalar yine bakkala götürülmüştü. Bakkal herkese dört şeker, Yahya'ya ise bir şeker vermişti. Bu duruma çok şaşırmış ve pişman olmuştu. Düşündüğü gibi olmayınc...