Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Füsun ve İmkan Yanılgısı

  Dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Bahçe usulca renklerini beyaza bırakmıştı. Nadir görüntülerden biri yaşanıyordu. Yerler, ağaçlar ve tepeler beyaza boyanmıştı.    Bahçedeki elma ağacının dalları karın ağırlığı ile iyice eğilmişti. Eğilen dallar ile    çizilen resim biraz daha estetik kazanıyordu. Uzaktan gelen cıvıl cıvıl çocuk sesleri sokağa neşe katıyordu.   Ayten hanım pencerenin önüne oturmuş, bir yandan yağan karı izliyor, bir yandan da radyoda çalan eski şarkının eşliğinde eskilere dalıyordu. ‘Ey gidi günler ey… Ne güzeldi o günler…” diye kendi kendine mırıldanırken içeriden gelen sesle birden sıçradı. Sanki bir anda evin ortasına bir bomba düşmüştü.    “Sabah sabah ne bu gürültü?    Uyutmadınız insanı!” bu ses Ayten hanımın kızı Füsuna aitti.   Füsun yirmili yaşında, yeni üniversiteden mezun olmuş, ailesinin imkanları ile büyümüş bir genç kızdı. Ayten hanım, kızını büyütürken, her şeye kolay sahip olmasını istemese de baba...

Mirasla Gelen Çözüm

Sibel kısa boylu, gözleri kahve renginde, açık tenli minyon bir hanımdı. Boyunu aşan işlere girerdi hep. O yüzden ailenin minik karıncasıydı. Bir karıca gibi hızlı ve çaba gösterirdi. Herkesin dar gününde yanında olan bedeni minik, yüreği kocaman bir insandı. Sibel, büyük bir ailenin ortanca kızıydı. Çocukluğundan beri yakınlarının hep “arabulucu” insanı olmuş ve sorunların arasında ezilmeden çözüm yolları bulmaya çalışmıştı. Ancak bu “sınır tanımayan” yapısı, kendi yaşamında derin yaralar açmıştı. Ailesinde herkesin bir rolü vardı. Bizim Sibel’in rolü ise sürekli değişirdi. Bir gün annesiyle ilgilenir, ertesi gün abisinin işine koşardı. Kendine ait sınırları yok gibiydi; ne “hayır” diyebilirdi ne de kendini geri çekebilirdi. Hayır diyemedikçe koştuğu konular boyundan öte uzadıkça uzuyordu. Ailede herkesin imtiyazları vardı. Abisi “en büyüğüm” diyerek söz sahibi olurdu. Ablası “kadın olmanın ağırlığını” bahane ederdi. Sibel ise ne küçük kardeşin getirdiği şımarıklığı ne de büyük ka...